بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ ٱللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا ﴿٦

Bir çeşme, ondan Allah’ın kulları içer, güzel, yollar açarak akıtırlar onu akıtırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bu; yalnız Allah'ın kullarının, taşıra taşıra içebileceği bir pınardır.

— İbni Kesir

Bir pınar ki Allah’ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar.

— Diyanet İşleri

(O kâfuur) bir pınardır ki onu (ancak) Allahın (velî) kulları içerler. Onu (nereye isterlerse kolayca) akıtırlar, fışkırtırlar.

— Hasan Basri Çantay

Bu Allah'ın iyi kullarının istedikleri yere akmasını sağlayarak içebilecekleri bir pınardır.

— Seyyid Kutub

يُوفُونَ بِٱلنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُۥ مُسْتَطِيرًا ﴿٧

Adaklarını yerine getirirler ve şerri salgın olan bir günden korkarlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar; adağı yerine getirirler. Ve şerri yaygın olan bir günden korkarlar.

— İbni Kesir

O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.

— Diyanet İşleri

(Onlar) adağını yerine getirirler (di), şerri yaygın (ve salgın) olan günden korkarlar (dı).

— Hasan Basri Çantay

Onlar verdikleri sözleri tutarlar ve kötülüğü yaygın günden korkarlar.

— Seyyid Kutub

وَيُطْعِمُونَ ٱلطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِۦ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا ﴿٨

Miskîne, yetîme, esire seve seve yemek yedirirler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar; yoksula, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler.

— İbni Kesir

Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.

— Diyanet İşleri

(Yemeğe olan) sevgi (lerine ve iştihâlarına) rağmen yoksulu, yetimi, esîri doyururlar (dı).

— Hasan Basri Çantay

Onlar içleri çektiği halde yemeklerini yoksullara, yetimlere ve tutsaklara yedirirler.

— Seyyid Kutub

إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ ٱللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَآءً وَلَا شُكُورًا ﴿٩

Size ancak "livechillâh" itam ediyoruz, sizden ne bir karşılık isteriz ne de bir teşekkür.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; sizi, ancak Allah rızası için doyuruyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz.

— İbni Kesir

(Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.”

— Diyanet İşleri

«Biz, size ancak Allahın yüzü (suyu) için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür istemeyiz»,

— Hasan Basri Çantay

Yemek ikram ederken derler ki; «Biz size sırf Allah rızası için yemek veriyoruz. Sizden karşılık ya da teşekkür beklemiyoruz.»

— Seyyid Kutub

إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا ﴿١٠

Çünkü biz Rabb’imizden korkarız, bir suratsız kara günden (derler).

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu Biz; suratları astırdıkça astıracak bir günde Rabbımızdan korkarız.

— İbni Kesir

“Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.”

— Diyanet İşleri

«çünkü biz Rabbimizden, o burtarık suratlı çetin günden korkarız» (derlerdi).

— Hasan Basri Çantay

Çünkü biz asık suratlı ve çetin bir günde Rabbimizden korkarız.

— Seyyid Kutub

فَوَقَىٰهُمُ ٱللَّهُ شَرَّ ذَٰلِكَ ٱلْيَوْمِ وَلَقَّىٰهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا ﴿١١

Allah da onları o günün şerrinden korur ve kendilerini bir parlaklıkla bir sürûre indirir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah da onları, o günün şerrinden korumuştur. Ve onlara bir güzellik, bir sevinç vermiştir.

— İbni Kesir

Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.

— Diyanet İşleri

İşte bundan dolayı Allah bu günün şerrinden onları korumuş, (yüzlerine) bir güzellik, (yüreklerine) bir sevine vermiş,

— Hasan Basri Çantay

Allah da onları o günün kötülüğünden korur, yüzlerine parlaklık ve gönüllerine sevinç sunar.

— Seyyid Kutub

وَجَزَىٰهُم بِمَا صَبَرُواْ جَنَّةً وَحَرِيرًا ﴿١٢

Ve sabırlarına mukabil onlara bir cennet ve bir harîr verir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sabretmelerine karşılık, onları cennet ve ipekle mükafatlandırmıştır.

— İbni Kesir

Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırır.

— Diyanet İşleri

sabretdiklerine mukaabil onları cennetle, ipekle mükâfâtlandırmışdır.

— Hasan Basri Çantay

Sabretmelerinin karşılığında kendilerini cennetle ve ipekli elbiselerle ödüllendirir.

— Seyyid Kutub

مُّتَّكِـِٔينَ فِيهَا عَلَى ٱلْأَرَآئِكِۖ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا ﴿١٣

Orada erîkeler üzerine dayanmışlardır ne güneş görürler onlarda ne de zemherîr.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada tahtlara yaslanırlar, ne yakıcı sıcak ne de dondurucu soğuk görmezler.

— İbni Kesir

Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk.

— Diyanet İşleri

(Oraya girin) hepiniz, içinde tahtlar üzerine yaslama (bahtiyarlar) olarak, orada ne bir güneş, ne de bir zemheri görmeyerek,

— Hasan Basri Çantay

Koltuklara kurulurlar. Orada ne yakıcı güneş, ne de dondurucu soğuk görürler.

— Seyyid Kutub

وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَٰلُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلًا ﴿١٤

Üzerlerine o cennet gölgeleri sarkmış ve devşirimleri mebzûl mebzûl önlerine konmuştur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve meyveleri de aşağı eğdirilmiştir.

— İbni Kesir

Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır.

— Diyanet İşleri

Ve gölgeleri onlara yakın, meyveleri de emirlerine (her an ve her suretle) boyun eğdirilmiş olarak.

— Hasan Basri Çantay

Ağaçların gölgeleyici saçakları başlarına yakın alçaklıkta ve meyvalarının devşirilmesi son derece kolay olur.

— Seyyid Kutub

وَيُطَافُ عَلَيْهِم بِـَٔانِيَةٍ مِّن فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَاْ ﴿١٥

Hem dolaşılır üzerlerine gümüşten kaplar ve küplerle ki billûrlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Çevrelerinde gümüş kupalar ve billur kaseler dolaştırılır.

— İbni Kesir

Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır.

— Diyanet İşleri

Onlara gümüşden billur kablar, kupalar dolaşdırılır.

— Hasan Basri Çantay

Onlara gümüş tabaklarla ve saydam kadehlerle servis yapılır.

— Seyyid Kutub

قَوَارِيرَاْ مِن فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا ﴿١٦

Gümüşten billûrlar, onları türlü türlü biçime koymuşlardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Billurları gümüş gibi parlaktır. Mikdarını onlar takdir etmiştir.

— İbni Kesir

Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir.

— Diyanet İşleri

(Evet) gümüşden (yaratılmış) billurlar ki mıkdarını (sâkıyler) ta'yin etmişlerdir.

— Hasan Basri Çantay

Bu gümüşten saydam kadehlerin büyüklükleri ihtiyaçlarına göre belirlenmiştir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR