بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِنَّآ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِۦٓ أَنْ أَنذِرْ قَوْمَكَ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿١

Haberiniz olsun ki biz Nuh’u kavmine gönderdik, kavmini inzar et diye, gelmezden evvel onlara bir azâbı elîm.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu Biz; Nuh'u kavmine gönderdik. Kendilerine elim bir azab gelmezden önce kavmini uyar, diye.

— İbni Kesir

Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine, “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye peygamber olarak gönderdik.

— Diyanet İşleri

Hakıykat, biz Nuuhu kavmine gönderdik. «Kendilerine elem verici bir azâb gelmezden evvel kavmini (onunla) korkut» diye.

— Hasan Basri Çantay

Milletine can yakıcı bir azab gelmezden önce onları uyar diye Nuh'u milletine peygamber olarak gönderdik.

— Seyyid Kutub

قَالَ يَٰقَوْمِ إِنِّى لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ ﴿٢

Dedi ki: Ey kavmim! Haberiniz olsun ben size açık bir nezîrim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Ey kavmim; şüphesiz ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım.

— İbni Kesir

Nûh, şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”

— Diyanet İşleri

Dedi ki: Ey kavmim, muhakkak ki ben sizi (başınıza gelecek azâbdan) apaçık korkutan bir peygamberim».

— Hasan Basri Çantay

O da şöyle dedi: «Ey milletim! Şüphesiz ben, size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.»

— Seyyid Kutub

أَنِ ٱعْبُدُواْ ٱللَّهَ وَٱتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ ﴿٣

Şöyle ki Allah’a kulluk edin ve ona korunun ve bana itaat eyleyin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a ibadet edesiniz, O'ndan sakınasınız ve bana itaat edin, diye.

— İbni Kesir

(3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.”

— Diyanet İşleri

«Allaha kulluk edin. Ondan korkun. Bana da itaat edin diye (gönderildim)».

— Hasan Basri Çantay

Allah'a kulluk edin; ondan sakının ve bana itaat edin.

— Seyyid Kutub

يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَىٰٓ أَجَلٍ مُّسَمًّىۚ إِنَّ أَجَلَ ٱللَّهِ إِذَا جَآءَ لَا يُؤَخَّرُۖ لَوْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٤

Günahlarınızdan size mağfiret buyursun ve sizi müsemma bir ecele kadar tehîr eylesin, muhakkak ki Allah’ın takdir eylediği ecel gelince tehîr olunmaz eğer bilseydiniz!

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ta ki, günahlarınızı size bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar geciktirsin. Muhakkak ki Allah'ın süresi gelince geri bırakılmaz. Keşki bilseydiniz.

— İbni Kesir

(3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.”

— Diyanet İşleri

«Tâki (Allah) sizin günâhlarınızdan bir kısmını yarlığasın, sizi (azâbsız olarak) mukadder bir müddete kadar gecikdirsin. Şübhe yok ki Allahın (ta'yîn etdiği) müddet gelince geri bırakılmaz. Eğer bilseydiniz..».

— Hasan Basri Çantay

Ki Allah günahlarınızı size bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin; doğrusu Allah'ın belirttiği süre gelince geri bırakılmaz; keşki bilseniz.

— Seyyid Kutub

قَالَ رَبِّ إِنِّى دَعَوْتُ قَوْمِى لَيْلًا وَنَهَارًا ﴿٥

Dedi ki Ya Rab! Ben kavmımı gece gündüz davet ettim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Rabbım; doğrusu ben, kavmimi gece gündüz davet ettim.

— İbni Kesir

Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim.”

— Diyanet İşleri

Dedi: «Ey Rabbim, ben kavmimi hakıykaten gece gündüz da'vet etdim».

— Hasan Basri Çantay

Nuh dedi ki: «Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağırdım.»

— Seyyid Kutub

فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَآءِىٓ إِلَّا فِرَارًا ﴿٦

Fakat benim çağırmam onlara firardan başka bir şey artırmadı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ne var ki benim davetim; sadece benden uzaklaşmalarını artırdı.

— İbni Kesir

Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı.”

— Diyanet İşleri

«Fakat benim da'vetim (îmandan) kaçma (ların) dan başka (bir şey'i) artırmadı».

— Hasan Basri Çantay

Fakat benim çağırmam, sadece benden uzaklıklarını artırdı.»

— Seyyid Kutub

وَإِنِّى كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوٓاْ أَصَٰبِعَهُمْ فِىٓ ءَاذَانِهِمْ وَٱسْتَغْشَوْاْ ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّواْ وَٱسْتَكْبَرُواْ ٱسْتِكْبَارًا ﴿٧

Ve ben onları mağfiret buyurman için her davet ettiğimde onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve esvablarına büründüler ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu ben; Senin onları bağışlaman için kendilerini davet ettiğim her seferinde, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler ve büyüklendikçe büyüklendiler.

— İbni Kesir

“Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.”

— Diyanet İşleri

«Hakıykat ben, Senin kendilerini yarlığaman için, onları ne zaman da'vet etdiysem parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler ayak dirediler, büyüklük tasladılar da tasladılar».

— Hasan Basri Çantay

Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ إِنِّى دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا ﴿٨

Sonra ben onları yüksek sesle çağırdım.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra ben; onları gerçekten açıkça çağırdım.

— İbni Kesir

“Sonra ben onları açık açık davet ettim.”

— Diyanet İşleri

«Sonra ben onları hakıykaten en yüksek ses (im) le çağırdım».

— Hasan Basri Çantay

Sonra, doğrusu ben onları açıkça çağırdım.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ إِنِّىٓ أَعْلَنتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا ﴿٩

Sonra hem ilâm ederek söyledim onlara hem gizli gizli söyledim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra onlara; açıktan açığa ve gizliden gizliye söyledim.

— İbni Kesir

“Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.”

— Diyanet İşleri

«Sonra da onları hem i'lân ederek da'vet etdim, hem kendilerine gizli gizli söyledim».

— Hasan Basri Çantay

Sonra onlara açıktan açığa, gizliden gizliye de söyledim.

— Seyyid Kutub

فَقُلْتُ ٱسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ إِنَّهُۥ كَانَ غَفَّارًا ﴿١٠

Gelin dedim: Rabb’inizin mağfiretini isteyin, çünkü, o, mağfireti çok bir gaffardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dedim ki: Rabbınızdan mağfiret dileyin. Muhakkak ki O Ğaffar olandır.

— İbni Kesir

“Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.’

— Diyanet İşleri

«Artık, dedim, Rabbinizden mağfiret dileyin. Çünkü O, çok yarlığayıcıdır».

— Hasan Basri Çantay

Dedim ki: «Rabbiniz'den bağışlanma dileyin; doğrusu O, çok bağışlayandır..

— Seyyid Kutub

AYARLAR