بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّآ أَرۡسَلۡنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوۡمِهِۦٓ أَنۡ أَنذِرۡ قَوۡمَكَ مِن قَبۡلِ أَن يَأۡتِيَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ ١
Haberiniz olsun ki biz Nuh’u kavmine gönderdik, kavmini inzar et diye, gelmezden evvel onlara bir azâbı elîm.
Milletine can yakıcı bir azab gelmezden önce onları uyar diye Nuh'u milletine peygamber olarak gönderdik.
Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine, “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye peygamber olarak gönderdik.
قَالَ يَٰقَوۡمِ إِنِّي لَكُمۡ نَذِيرٞ مُّبِينٌ ٢
Dedi ki: Ey kavmim! Haberiniz olsun ben size açık bir nezîrim.
O da şöyle dedi: «Ey milletim! Şüphesiz ben, size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.»
Nûh, şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”
أَنِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ وَٱتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ ٣
Şöyle ki Allah’a kulluk edin ve ona korunun ve bana itaat eyleyin.
Allah'a kulluk edin; ondan sakının ve bana itaat edin.
(3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.”
يَغۡفِرۡ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمۡ وَيُؤَخِّرۡكُمۡ إِلَىٰٓ أَجَلٖ مُّسَمًّىۚ إِنَّ أَجَلَ ٱللَّهِ إِذَا جَآءَ لَا يُؤَخَّرُۚ لَوۡ كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ ٤
Günahlarınızdan size mağfiret buyursun ve sizi müsemma bir ecele kadar tehîr eylesin, muhakkak ki Allah’ın takdir eylediği ecel gelince tehîr olunmaz eğer bilseydiniz!
Ki Allah günahlarınızı size bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin; doğrusu Allah'ın belirttiği süre gelince geri bırakılmaz; keşki bilseniz.
(3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.”
قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوۡتُ قَوۡمِي لَيۡلٗا وَنَهَارٗا ٥
Dedi ki Ya Rab! Ben kavmımı gece gündüz davet ettim.
Nuh dedi ki: «Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağırdım.»
Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim.”
فَلَمۡ يَزِدۡهُمۡ دُعَآءِيٓ إِلَّا فِرَارٗا ٦
Fakat benim çağırmam onlara firardan başka bir şey artırmadı.
Fakat benim çağırmam, sadece benden uzaklıklarını artırdı.»
Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı.”
وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوۡتُهُمۡ لِتَغۡفِرَ لَهُمۡ جَعَلُوٓاْ أَصَٰبِعَهُمۡ فِيٓ ءَاذَانِهِمۡ وَٱسۡتَغۡشَوۡاْ ثِيَابَهُمۡ وَأَصَرُّواْ وَٱسۡتَكۡبَرُواْ ٱسۡتِكۡبَارٗا ٧
Ve ben onları mağfiret buyurman için her davet ettiğimde onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve esvablarına büründüler ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.
Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler.
“Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.”
ثُمَّ إِنِّي دَعَوۡتُهُمۡ جِهَارٗا ٨
Sonra ben onları yüksek sesle çağırdım.
Sonra, doğrusu ben onları açıkça çağırdım.
“Sonra ben onları açık açık davet ettim.”
ثُمَّ إِنِّيٓ أَعۡلَنتُ لَهُمۡ وَأَسۡرَرۡتُ لَهُمۡ إِسۡرَارٗا ٩
Sonra hem ilâm ederek söyledim onlara hem gizli gizli söyledim.
Sonra onlara açıktan açığa, gizliden gizliye de söyledim.
“Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.”
فَقُلۡتُ ٱسۡتَغۡفِرُواْ رَبَّكُمۡ إِنَّهُۥ كَانَ غَفَّارٗا ١٠
Gelin dedim: Rabb’inizin mağfiretini isteyin, çünkü, o, mağfireti çok bir gaffardır.
Dedim ki: «Rabbiniz'den bağışlanma dileyin; doğrusu O, çok bağışlayandır..
“Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.’