بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

لَمْ يَكُنِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ ٱلْكِتَٰبِ وَٱلْمُشْرِكِينَ مُنفَكِّينَ حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ ٱلْبَيِّنَةُ ﴿١

Ehl-i kitap ve müşriklerden o küfredenler: infilâk edecek değildi gelinciye kadar kendilerine beyyine.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kitab ehlinden ve müşriklerden küfredenler, kendilerine apaçık bir huccet gelinceye kadar vazgeçecek değillerdi.

— İbni Kesir

Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi.

— Diyanet İşleri

(1-2-3) Kitablardan ve müşriklerden küfredenler kendilerine apaçık bir hüccet, (ya'nî) içinde (kitabların) en doğru (hükümleri) yazılı, (baatıldan âzâde ve) temiz sahîfeleri okuyacak Allahdan bir peygamber gelinceye kadar (gûyâ intizaar edeceklerdi, dînlerinden) ayrılacak değillerdi.

— Hasan Basri Çantay

Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar kitap ehlinden ve müşriklerden inkarcılar küfürden ayrılacak değillerdi.

— Seyyid Kutub

رَسُولٌ مِّنَ ٱللَّهِ يَتْلُواْ صُحُفًا مُّطَهَّرَةً ﴿٢

Allah’dan bir Resul, peyderpey mutahhar sahifeler okur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Arınmış sayfaları okuyan, Allah katından bir peygamber.

— İbni Kesir

Bu delil, tertemiz sahifeleri okuyan, Allah tarafından gönderilen bir peygamberdir.

— Diyanet İşleri

(1-2-3) Kitablardan ve müşriklerden küfredenler kendilerine apaçık bir hüccet, (ya'nî) içinde (kitabların) en doğru (hükümleri) yazılı, (baatıldan âzâde ve) temiz sahîfeleri okuyacak Allahdan bir peygamber gelinceye kadar (gûyâ intizaar edeceklerdi, dînlerinden) ayrılacak değillerdi.

— Hasan Basri Çantay

Allah tarafından gönderilmiş tertemiz sahifeler okuyan bir elçidir.

— Seyyid Kutub

فِيهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌ ﴿٣

Öyle ki onlarda bütün "Kütüb-i kayyime".

— Elmalılı Hamdi Yazır

İçinde en doğru yazılar bulunan.

— İbni Kesir

O sahifelerde dosdoğru hükümler vardır.

— Diyanet İşleri

(1-2-3) Kitablardan ve müşriklerden küfredenler kendilerine apaçık bir hüccet, (ya'nî) içinde (kitabların) en doğru (hükümleri) yazılı, (baatıldan âzâde ve) temiz sahîfeleri okuyacak Allahdan bir peygamber gelinceye kadar (gûyâ intizaar edeceklerdi, dînlerinden) ayrılacak değillerdi.

— Hasan Basri Çantay

O, sahifelerde doğru yazılmış hükümler vardır.

— Seyyid Kutub

وَمَا تَفَرَّقَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلْكِتَٰبَ إِلَّا مِنۢ بَعْدِ مَا جَآءَتْهُمُ ٱلْبَيِّنَةُ ﴿٤

Böyle iken o kitap verilmiş olanlar ancak geldikten sonra ayrıldılar kendilerine o beyyine.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ama kitab verilmiş olanlar, kendilerine apaçık huccetler geldikten sonra ayrılığa düştüler.

— İbni Kesir

Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.

— Diyanet İşleri

Böyle iken kitab verilmiş olan bunlar, ayrılmadı (lar, ayrılmadılar) da ancak kendilerine o apâşikâr hüccet geldikden sonra (ayrıldılar).

— Hasan Basri Çantay

Ama, kendilerine kitab verilenler, onlara apaçık belge geldikten sonra ayrılığa düştüler.

— Seyyid Kutub

وَمَآ أُمِرُوٓاْ إِلَّا لِيَعْبُدُواْ ٱللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ ٱلدِّينَ حُنَفَآءَ وَيُقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤْتُواْ ٱلزَّكَوٰةَۚ وَذَٰلِكَ دِينُ ٱلْقَيِّمَةِ ﴿٥

Halbuki onlar ancak şununla emr olunmuşlardı: hak perest müvahhid (hanîfler) olarak dîni Allah için halis kılarak yalnız Allah’a ibadet etsinler ve namazı dürüst kılsınlar ve zekâtı versinler, ve odur "dîni kayyime".

— Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki onlar; doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. En doğru din de işte budur.

— İbni Kesir

Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.

— Diyanet İşleri

Halbuki onlar Allaha, Onun dîninde ihlâs (ve samîmiyyet) erbabı ve muvahhidler olarak, ibâdet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkasıyle emr olunmamışlardı. En doğru dîn de bu idi.

— Hasan Basri Çantay

Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur.

— Seyyid Kutub

إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ ٱلْكِتَٰبِ وَٱلْمُشْرِكِينَ فِى نَارِ جَهَنَّمَ خَٰلِدِينَ فِيهَآۚ أُوْلَٰٓئِكَ هُمْ شَرُّ ٱلْبَرِيَّةِ ﴿٦

Küfr edenler: gerek Ehl-i kitap’dan olsun gerek müşriklerden muhakkak cehennem ateşindedirler, orada muhalled kalacaklardır, onlardır bütün "şerr’ül-beriyye".

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki kitab ehlinden ve müşriklerden küfredenler, cehennem ateşindedirler. Onlar, orada temelli kalacaklardır. Yaratıkların en kötüsü de işte bunlardır.

— İbni Kesir

Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah'a ortak koşanlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.

— Diyanet İşleri

Hakıykat, kitablılardan olsun, müşriklerden olsun (bütün o) küfredenler cehennem ateşindedirler, onun içinde ebedî kalıcıdırlar. Yaratılanların en kötüsü de onların kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

Kitap ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, sürekli olarak cehennem ateşindedirler. Onlar halkın en şerlileridir.

— Seyyid Kutub

إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أُوْلَٰٓئِكَ هُمْ خَيْرُ ٱلْبَرِيَّةِ ﴿٧

Muhakkak ki iman edip yarar ameller yapanlar onlardır bütün "hayr’ul-beriyye".

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki iman etmiş olup salih ameller işleyenler; işte onlar da, yaratıkların en hayırlısıdırlar.

— İbni Kesir

Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar.

— Diyanet İşleri

İman edib de güzel güzel amel (ve hareket) lerde bulunanlar (a gelince:) Hiç şübhe yok ki bunlar da yaratılanların en hayırlısıdır.

— Hasan Basri Çantay

İnanıp ve iyi işler yapanlar da halkın en hayırlılarıdır.

— Seyyid Kutub

جَزَآؤُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّٰتُ عَدْنٍ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَآ أَبَدًاۖ رَّضِىَ ٱللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُۚ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَشِىَ رَبَّهُۥ ﴿٨

Onların mükâfatı Rab’leri indinde altından ırmaklar akar cennetlerdir, onlar içinde ebediyyen muhalled olacaklar, Allah onlardan hoşnud, onlar da ondan hoşnud, bu işte Rabb’ine haşyet duyanlara.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbları katında onların mükafatı; altlarından ırmaklar akan ve orada temelli kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan hoşnud, onlar da O'ndan razıdırlar. İşte bu, Rabbından korkan kimseye mahsustur.

— İbni Kesir

Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.

— Diyanet İşleri

Onların Rableri nezdinde mükâfatı altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. (Hepsi de) içlerinde ebedî, daimî kalıcıdırlar. Allah bunlardan raazî olmuşdur, bunlar da Ondan hoşnuud olmuşlardır, işte bu (seâdet), Rabbin (in ikaabın) dan korkan (lar) a mahsusdur.

— Hasan Basri Çantay

Onların Rabbleri katındaki mükafatı içinde temelli ve sonsuz kalacakları, içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah onlardan razıdır. Onlar da Allah'tan razıdır. Bu mükafat Rabbinden korkan kimseyedir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR