بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ٱلۡحَآقَّةُ ١
O Hâkka.
Elbette gerçekleşecek olan
Gerçekleşecek olan kıyamet!
مَا ٱلۡحَآقَّةُ ٢
Ne Hâkka?
Nedir o muhakkak gerçekleşecek olan
Nedir o gerçekleşecek olan kıyamet?
وَمَآ أَدۡرَىٰكَ مَا ٱلۡحَآقَّةُ ٣
Ve ne bildirdi sana dirayetle? Nedir o Hâkka?
O gerçekleşecek olanı sana bildiren nedir?
Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen ne bileceksin?
كَذَّبَتۡ ثَمُودُ وَعَادُۢ بِٱلۡقَارِعَةِ ٤
İnanmadı Semud-ü Âd o kariaya.
Semûd ve Âd, mutlaka patlak verecek olan kıyameti yalan saydılar.
Semûd ve Âd kavimleri, yüreklerini hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar.
فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهۡلِكُواْ بِٱلطَّاغِيَةِ ٥
Amma Semud ihlâk ediliverdiler o tâgıye ile.
Böylece Semûd korkunç bir sesle yıkıma uğratıldı.
Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi.
وَأَمَّا عَادٞ فَأُهۡلِكُواْ بِرِيحٖ صَرۡصَرٍ عَاتِيَةٖ ٦
Ve amma Âd onlar da ihlâk ediliverdiler bir sarsar rüzgârı, azgın bir fırtına ile.
Âd'a gelince onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile yıkıma uğratıldı.
Âd kavmine gelince, onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla helâk edildi.
سَخَّرَهَا عَلَيۡهِمۡ سَبۡعَ لَيَالٖ وَثَمَٰنِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومٗاۖ فَتَرَى ٱلۡقَوۡمَ فِيهَا صَرۡعَىٰ كَأَنَّهُمۡ أَعۡجَازُ نَخۡلٍ خَاوِيَةٖ ٧
Müsellat etmişti Allah onun üzerlerine yedi gece sekiz gün husûm halinde: köklerini kesmek üzere müstemirren. Bir de görürsün ki o kavmi o müddet zarfında yıkıla kalmışlar. Ve sanki içleri kof hurma kütükleri imişler.
Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin onların üzerine musallat etti. Öyle ki, o kavmi, orada içi kof hurma kütükleriymiş gibi onların çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.
Allah, onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün.
فَهَلۡ تَرَىٰ لَهُم مِّنۢ بَاقِيَةٖ ٨
Bak şimdi görebilirmisin onlardan bir bakıyye.
Şimdi onlardan hiç arta kalan görüyor musun?
Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?
وَجَآءَ فِرۡعَوۡنُ وَمَن قَبۡلَهُۥ وَٱلۡمُؤۡتَفِكَٰتُ بِٱلۡخَاطِئَةِ ٩
Firavun de geldi, ondan evvelkiler de, mütefikeler de hep o hatâ ile.
Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler o hata ile geldiler.
Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu işlediler.
فَعَصَوۡاْ رَسُولَ رَبِّهِمۡ فَأَخَذَهُمۡ أَخۡذَةٗ رَّابِيَةً ١٠
Hep rablarının Resulü’ne âsî oldular o da onları alıverdi mütezayid bir tutuş (kahir bir kabza) ile.
Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı.