بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حمٓ ١
Hâ, mîm.
Ha, Mim.
Hâ Mîm.
Haa, Mîm.
Ha, Mim.
عٓسٓقٓ ٢
Ayn, sîn, kaf.
Ayn, Sin, Kaf.
Ayn Sîn Kâf
Ayn, Sîn, Kaaf.
Ayn, Sin, Kaf.
كَذَٰلِكَ يُوحِيٓ إِلَيۡكَ وَإِلَى ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِكَ ٱللَّهُ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ ٣
İşte böyle vahiy veriyor sana - senden evvelkilere de - Allah, O, Aziz, Hakim.
Aziz, Hakim olan Allah sana da, senden öncekilere de böyle vahyeder.
(Ey Muhammed!) Mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.
O mutlak gaalib, O hukûm ve hikmet saahibi Allah sana da, senden evvelkilere de işte böyle vahyeder.
O üstün iradeli ve her yaptığını bir hikmete göre yapan Allah, sana ve senden önceki peygamberlere böyle vahyeder.
لَهُۥ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي ٱلۡأَرۡضِۖ وَهُوَ ٱلۡعَلِيُّ ٱلۡعَظِيمُ ٤
Onundur bütün göklerdeki ve yerdeki ve O, öyle ulu, öyle azîm.
Göklerde olanlar da, yerde olanlar da O'nundur. O, Aliyy'dir, Azim'dir.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, yücedir, büyüktür.
Göklerde ne var, yerde ne varsa Onundur. O (nun şânı) çok yüce, (bürhanı)çok büyükdür.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O, yücedir, büyüktür.
تَكَادُ ٱلسَّمَٰوَٰتُ يَتَفَطَّرۡنَ مِن فَوۡقِهِنَّۚ وَٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمۡدِ رَبِّهِمۡ وَيَسۡتَغۡفِرُونَ لِمَن فِي ٱلۡأَرۡضِۗ أَلَآ إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ ٥
Ki gökler hemen hemen üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar, melekler hamd ile Rab’lerine tesbih ediyorlar ve yerdeki kimse için mağrifet diliyorlar, uyan Allah’dır ancak öyle Gafur, öyle Rahim.
Nerede ise gökler tepelerinden çatlayacaklar. Melekler de Rabblarını hamd ile tesbih ediyorlar; yeryüzünde bulunanlar için O'ndan bağışlanma diliyorlar. İyi bilin ki; Allah, muhakkak Gafur, Rahim olandır.
Neredeyse gökler (O’nun azametinden) üstlerinden çatlayacaklar. Melekler ise, Rablerini hamd ile tespih ederler ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Gökler nerdeyse tepelerinden çatlayacaklar. Melekler Rablerine hamd ile tesbîh ediyorlar. Yerdeki kimselerin de yarlığanmalarını istiyorlar. Gözünüzü açın, Şübhesiz Allah, O, çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.
Neredeyse gökler onların Allah'a ortak koşmaları karşısında tepelerinden çatlayacaklar. Melekler, Rab'lerini hamd ile tesbih ederler, yerdekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilinki Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
وَٱلَّذِينَ ٱتَّخَذُواْ مِن دُونِهِۦٓ أَوۡلِيَآءَ ٱللَّهُ حَفِيظٌ عَلَيۡهِمۡ وَمَآ أَنتَ عَلَيۡهِم بِوَكِيلٖ ٦
Onun berisinden veliylere tutunanlara gelince: onların da üzerlerine Allah gözcü, sen değilsin üzerlerine vekil.
Ondan başka veliler edinenlere gelince; Allah, onların üzerinde daima gözetleyicidir. Sen, onların üzerinde vekil değilsin.
Allah’tan başka dostlar edinenlere gelince, Allah onları daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin.
Ondan başka velîler edinenlere gelince: Allah onların üzerinde dâima görüb gözetleyicidir. Sen (Habîbim) onların üstünde bir vekîl değilsin.
Allah'tan başka dostlar edinenleri Allah gözetlemektedir. Sen onların üzerinde vekil değilsin.
وَكَذَٰلِكَ أَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡكَ قُرۡءَانًا عَرَبِيّٗا لِّتُنذِرَ أُمَّ ٱلۡقُرَىٰ وَمَنۡ حَوۡلَهَا وَتُنذِرَ يَوۡمَ ٱلۡجَمۡعِ لَا رَيۡبَ فِيهِۚ فَرِيقٞ فِي ٱلۡجَنَّةِ وَفَرِيقٞ فِي ٱلسَّعِيرِ ٧
Ve işte böyle sana Arabî bir Kur'an vahiyetmekteyiz ki Ümm’ül-kurayı ve çevresindekileri sakındırasın ve o toplama gününün dehşetini haber veresin onda şüphe yok, bir fırka cennette, bir fırka saîrde.
Şehirlerin anasını ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve hakkında hiç bir şüphe bulunmayan o toplanma günüyle korkutman için, sana böyle arabça bir Kur'an vahyettik. Bir fırka cennette, bir fırka da çılgın alevli cehennemdedir.
Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.
Şehirlerin anası (halkı) na ve etrafında bulunanlara gelecek tehlikeleri haber vermen için ve hakkında hiçbir şübhe bulunmayan o toplanma gününün dehşetiyle korkutman için sana böyle Arabca bir Kur'an vahyetdik. (Onlardan) bir takımı cennetde, bir takımı cehennemdedir.
Ey Muhammed! Şehirlerin anası Mekke'de ve onun çevresinde bulunanları uyarman; hakkında asla şüphe olmayan toplanma gününe karşı korkutman için sana Arapça bir Kur'an vahyettik. O gün insanların bir kısmı cennete, bir kısmı da çılgın alevli cehenneme girerler.
وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ لَجَعَلَهُمۡ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗ وَلَٰكِن يُدۡخِلُ مَن يَشَآءُ فِي رَحۡمَتِهِۦۚ وَٱلظَّٰلِمُونَ مَا لَهُم مِّن وَلِيّٖ وَلَا نَصِيرٍ ٨
Dilese idi Allah elbet hepsini bir ümmet de yapardı ve lâkin dilediğini rahmetine koyuyor da zalimlere gelince ne bir veliy var onlara ne de bir nasîr.
Şayet Allah dileseydi; hepsini tek bir ümmet yapardı. Ama O; dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere gelince; onlar için ne bir veli vardır, ne de bir yardımcı.
Allah dileseydi, onları (aynı dine mensup) bir tek ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine sokar. Zalimlerin ise bir dost ve yardımcısı yoktur.
Eğer Allah dileseydi onları elbet birtek ümmet de yapardı. Fakat O, kimi dilerse onu rahmetine sokar. Zaalimler (e gelince:) Onların ne bir haamisi, ne de (başkaca) bir yardımcısı yokdur.
Allah dilemiş olsaydı, onları bir tek ümmet yapardı. O dilediğine rahmetini kavuşturur. Zalimlerin ise bir dost ve yardımcısı olmaz.
أَمِ ٱتَّخَذُواْ مِن دُونِهِۦٓ أَوۡلِيَآءَۖ فَٱللَّهُ هُوَ ٱلۡوَلِيُّ وَهُوَ يُحۡيِ ٱلۡمَوۡتَىٰ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ ٩
Yoksa ondan beride veliylerimi idindiler? Fakat Allah’dır ancak veliy, ölüleri O diriltir, ve her şeye kadîr odur.
Yoksa O'ndan başka veliler mi edindiler? İşte Allah; O'dur veli. Ölüleri O, diriltir. Ve O, her şeye kadirdir.
Yoksa onlar Allah’tan başka dostlar mı edindiler? Hâlbuki gerçek dost Allah’tır. O, ölüleri diriltir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
Yoksa onlar Allahdan başkasını dostlar mı edindiler? İşte Allah! (Asıl) dost Odur. Ölüleri O diriltir. O, herşey'e hakkıyle kaadirdir.
Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar (veli)mi edindiler? Halbuki dost (veli) yalnız Allah'tır. O ölüleri diriltir ve O'nun gücü herşeye yeter.
وَمَا ٱخۡتَلَفۡتُمۡ فِيهِ مِن شَيۡءٖ فَحُكۡمُهُۥٓ إِلَى ٱللَّهِۚ ذَٰلِكُمُ ٱللَّهُ رَبِّي عَلَيۡهِ تَوَكَّلۡتُ وَإِلَيۡهِ أُنِيبُ ١٠
İhtilâf ettiğiniz herhangi bir şey hakkında da hüküm Allah’a âiddir, işte de: O Allah benim Rabbim ben ona dayanmaktayım ve hep ona sığınırım.
İhtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm Allah'ındır. İşte Rabbım Allah budur. Ben, O'na tevekkül ettim ve yalnız O'na yöneldim.
Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.
(Kâfirlerle) ihtilâf etdiğiniz herhangi birşey hakkında hüküm vermek Allaha âiddir, işte benim Rabbim (O haakim) olan Allahdır. Ben ancak Ona güvenib dayandım. (Her müşkilde) ben yalnız Ona dönerim.
Görüş ayrılığına düştüğünüz herhangi bir meselede hüküm vermek Allah'a aittir. İşte bu, benim Rabb'im olan Allah'tır. O'na dayandım, O'na yöneldim.