بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

تَنزِيلٌ مِّنَ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ ﴿٢

O rahmânı Rahimden indirilme.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rahman ve Rahim katından indirilmedir.

— İbni Kesir

Bu Kur’an, Rahmân ve Rahîm olan Allah’tan indirilmedir.

— Diyanet İşleri

(2-3-4) (Bu), âyetleri — bilecek (anlayacak) her hangi bir kavm için — ayrı ayrı açıklanmış, (hükmünce amel edenlere) müjdeler verici, (muhaaliflerini başlarına gelecek fena akıbetlerle) korkutucu, Arabca bir Kur'an olmak üzere Rahman (ve) Rahıym tarafından indirilmiş bir kitabdır. (Böyle iken) onların çoğu (bunu düşünüb kabulden) yüz çevirmişdir. Artık dinlemezler onlar.

— Hasan Basri Çantay

Bu Kitab, Rahman ve Rahim olan Allah katından indirilmiştir.

— Seyyid Kutub

كِتَٰبٌ فُصِّلَتْ ءَايَٰتُهُۥ قُرْءَانًا عَرَبِيًّا لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿٣

Öz Arapça bir Kur'an olmak üzere âyetleri ayırt edilmiş bir kitap, bilecek bir kavim için.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ayetleri uzun uzun açıklanmış bir kitab. Bilen bir kavim için arabça Kur'an.

— İbni Kesir

Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır.

— Diyanet İşleri

(2-3-4) (Bu), âyetleri — bilecek (anlayacak) her hangi bir kavm için — ayrı ayrı açıklanmış, (hükmünce amel edenlere) müjdeler verici, (muhaaliflerini başlarına gelecek fena akıbetlerle) korkutucu, Arabca bir Kur'an olmak üzere Rahman (ve) Rahıym tarafından indirilmiş bir kitabdır. (Böyle iken) onların çoğu (bunu düşünüb kabulden) yüz çevirmişdir. Artık dinlemezler onlar.

— Hasan Basri Çantay

Bilen bir toplum için ayetleri açıklanmış; arapça okunan bir Kitab'dır.

— Seyyid Kutub

بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ ﴿٤

Hem müjdeci olarak hem kocundurucu onun için çokları başını çevirmiştir de onlar işitmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Ama onların çoğu yüz çevirmiştir, artık onlar işitmezler.

— İbni Kesir

Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler.

— Diyanet İşleri

(2-3-4) (Bu), âyetleri — bilecek (anlayacak) her hangi bir kavm için — ayrı ayrı açıklanmış, (hükmünce amel edenlere) müjdeler verici, (muhaaliflerini başlarına gelecek fena akıbetlerle) korkutucu, Arabca bir Kur'an olmak üzere Rahman (ve) Rahıym tarafından indirilmiş bir kitabdır. (Böyle iken) onların çoğu (bunu düşünüb kabulden) yüz çevirmişdir. Artık dinlemezler onlar.

— Hasan Basri Çantay

Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat insanların çoğu onu düşünüp kabul etmekten yüz çevirmiştir. Onlar işitmezler.

— Seyyid Kutub

وَقَالُواْ قُلُوبُنَا فِىٓ أَكِنَّةٍ مِّمَّا تَدْعُونَآ إِلَيْهِ وَفِىٓ ءَاذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنۢ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَٱعْمَلْ إِنَّنَا عَٰمِلُونَ ﴿٥

Ve şöyle demektedirler: kalblerimiz senin bizi çağırdığın şeyden örtüler içinde, kulaklarımızda da bir ağırlık var, ve seninle bizim aramızdan bir gerki çekilmiştir, haydi yap yapacağını, çünkü biz yapıyoruz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bizi, çağırdığın şeye karşı kalblerimiz kapalıdır, kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda bir perde var. Sen; istediğini yap, biz de yapıcılarız, dediler

— İbni Kesir

Dediler ki: “(Ey Muhammed!) Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz örtüler içerisindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde vardır. O hâlde sen (istediğini) yap, şüphesiz biz de (istediğimizi) yapacağız.”

— Diyanet İşleri

Onlar «Bizi kendisine da'vet edegeldiğin şeyden kalblerimiz örtüler içindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır. O halde sen (dînince) amel (ve hareket) et. Biz de şübhesiz (dinimize göre) amel (ve hareket) ediciyiz» derler.

— Hasan Basri Çantay

Dediler ki: «Ey Muhammed! Bizi çağırdığın şeye karşı kalbimiz kapalıdır, kulaklarımızda bir ağırlık ve seninle bizim aramızda bir perde vardır. Sen istediğini yap, biz de istediğimizi yapıyoruz.»

— Seyyid Kutub

قُلْ إِنَّمَآ أَنَاْ بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَىٰٓ إِلَىَّ أَنَّمَآ إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَٰحِدٌ فَٱسْتَقِيمُوٓاْ إِلَيْهِ وَٱسْتَغْفِرُوهُۗ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ ﴿٦

De ki: ben sırf sizin gibi bir beşerim ancak bana şöyle vahiy veriliyor: hepinizin tanrısı bir tanrıdır, onun için hep ona doğrulun ve onun mağrifetini isteyin ve vay haline o müşriklerin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Yalnız bana tanrınızın tek bir tanrı olduğu vahyediliyor. Artık O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin. Müşriklerin vay haline.

— İbni Kesir

De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Allah’a ortak koşanların vay hâline!”

— Diyanet İşleri

De ki (Habîbim): «Ben ancak sizin gibi bir insanım. (Yalınız) bana şu vahy olunuyor: Sizin Tanrınız ancak bir tek Tanrıdır. Onun için hepiniz Ona doğrulun, Ondan mağfiret isteyin. Vay haaline o Allaha ortak tanıyanların»!

— Hasan Basri Çantay

De ki: «Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor. O'na yönelerek işlerinizi düzeltin, O'ndan mağfiret dileyin. O'na ortak koşanların vay haline!»

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَهُم بِٱلْءَاخِرَةِ هُمْ كَٰفِرُونَ ﴿٧

Ki zekâtı vermezler ve Âhiret’e onlar kâfirdirler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki; zekat vermezler. Ve onlar; ahireti inkar edenlerdir.

— İbni Kesir

Onlar zekâtı vermeyen kimselerdir. Onlar ahireti de inkâr ederler.

— Diyanet İşleri

Ki onlar zekât vermezler. Onlar âhireti (inkâr ile) kâfir olanların ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

Onlar zekat vermezler ve ahireti de inkar ederler.

— Seyyid Kutub

إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ ﴿٨

Şüphesiz iman edip iyi işler yapanlar onlar için minnetsiz bir ecir var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki iman edip salih amel işleyenlere; işte onlara, kesintisiz bir mükafat vardır.

— İbni Kesir

Şüphesiz iman edip salih ameller işleyenler için ise kesintisiz bir mükâfat vardır.

— Diyanet İşleri

Hakıykat, îman edib de iyi iyi amel (ve hareket) lerde bulunanlar (yok mu?) Onlar için başa kakılmayan (yahud: tükenmeyen) mükâfat vardır.

— Hasan Basri Çantay

İnanıp iyi işler yapanlara gelince; onlar için kesintisiz mükafat vardır.

— Seyyid Kutub

قُلْ أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِٱلَّذِى خَلَقَ ٱلْأَرْضَ فِى يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُۥٓ أَندَادًاۚ ذَٰلِكَ رَبُّ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٩

De ki: siz gerçekten küfredip duracak mısınız o halika kî arzı iki günde yarattı, bir de ona menendler koşuyorsunuz? O bütün âlemlerin Rabb’i.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Siz mi yeri iki günde yaratanı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz? Alemlerin Rabbı işte O'dur.

— İbni Kesir

De ki: “Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Gerçek siz mi o arzı iki günde yaradana (ısrar ile) küfrediyor, Ona ortaklar katıyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.

— Hasan Basri Çantay

De ki: «Siz mi yeryüzünü iki günde yaratana nankörlük ediyor ve O'na ortaklar koşuyorsunuz? O alemlerin Rabb'idir.»

— Seyyid Kutub

وَجَعَلَ فِيهَا رَوَٰسِىَ مِن فَوْقِهَا وَبَٰرَكَ فِيهَا وَقَدَّرَ فِيهَآ أَقْوَٰتَهَا فِىٓ أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَآءً لِّلسَّآئِلِينَ ﴿١٠

Hem ona üstünden ağır baskılar yaptı ve onda bereketler husule getirdi, ve onda azıklarını takdir buyurdu, araştıranlar için bir düzeye dört gün içinde.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O; yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi ve orada bereketler yarattı. Ve onda arayanlar için dört beşit gıdalar takdir etti.

— İbni Kesir

O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.

— Diyanet İşleri

(Allah) orada üstünden baskılar yaptı. Onda bereketler yarattı. Onda arayanlar için dört günde müsâvî gıdalar takdîr etdi.

— Hasan Basri Çantay

Yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Onda bereketler yarattı ve orada rızıklarını arayanlar için dört günde düzene koydu.

— Seyyid Kutub

AYARLAR