بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ ﴿١٣

Bu sebeple Rabbın onları, azab kırbacından geçirdi.

— İbni Kesir

إِنَّ رَبَّكَ لَبِٱلْمِرْصَادِ ﴿١٤

Doğrusu Rabbın hep gözetlemekteydi.

— İbni Kesir

فَأَمَّا ٱلْإِنسَٰنُ إِذَا مَا ٱبْتَلَىٰهُ رَبُّهُۥ فَأَكْرَمَهُۥ وَنَعَّمَهُۥ فَيَقُولُ رَبِّىٓ أَكْرَمَنِ ﴿١٥

Ama insan; Rabbı kendisini deneyip kerem eder ve nimet verirse: Rabbım beni şerefli kıldı, der.

— İbni Kesir

وَأَمَّآ إِذَا مَا ٱبْتَلَىٰهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُۥ فَيَقُولُ رَبِّىٓ أَهَٰنَنِ ﴿١٦

Ama onu denemek üzere rızkını daraltırsa: Rabbım beni fakir düşürdü, der.

— İbni Kesir

كَلَّاۖ بَل لَّا تُكْرِمُونَ ٱلْيَتِيمَ ﴿١٧

Hayır; doğrusu siz, yetime ikram etmezsiniz.

— İbni Kesir

وَلَا تَحَٰٓضُّونَ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلْمِسْكِينِ ﴿١٨

Yoksulu yedirmek için birbirinizi teşvik etmezsiniz.

— İbni Kesir

وَتَأْكُلُونَ ٱلتُّرَاثَ أَكْلًا لَّمًّا ﴿١٩

Mirası hak gözetmeden yersiniz.

— İbni Kesir

وَتُحِبُّونَ ٱلْمَالَ حُبًّا جَمًّا ﴿٢٠

Malı da pek çok seversiniz.

— İbni Kesir

كَلَّآ إِذَا دُكَّتِ ٱلْأَرْضُ دَكًّا دَكًّا ﴿٢١

Ama yer; parça parça dağıtıldığında.

— İbni Kesir

وَجَآءَ رَبُّكَ وَٱلْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا ﴿٢٢

Melekler sıra sıra dizilip Rabbının buyruğu geldiğinde.

— İbni Kesir

وَجِاْىٓءَ يَوْمَئِذٍۭ بِجَهَنَّمَۚ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ ٱلْإِنسَٰنُ وَأَنَّىٰ لَهُ ٱلذِّكْرَىٰ ﴿٢٣

Cehennem o gün getirilir. İnsan o gün, hatırlayacak ama hatırlamadan ona ne?

— İbni Kesir

AYARLAR