بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَإِذَا ٱلْكَوَاكِبُ ٱنتَثَرَتْ ﴿٢﴾
Yıldızlar saçıldığı zaman.
وَإِذَا ٱلْبِحَارُ فُجِّرَتْ ﴿٣﴾
Denizler patladığı zaman.
وَإِذَا ٱلْقُبُورُ بُعْثِرَتْ ﴿٤﴾
Kabirlerin içi dışına çıktığı zaman.
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ ﴿٥﴾
Herkes neyi öne, neyi geriye aldığını öğrenir.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلْإِنسَٰنُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ ٱلْكَرِيمِ ﴿٦﴾
Ey insan! Seni engin kerem sahibi Rabbine, karşı aldatan nedir?
ٱلَّذِى خَلَقَكَ فَسَوَّىٰكَ فَعَدَلَكَ ﴿٧﴾
O, seni yaratan, belini doğrultan ve seni dengeli kılan.
فِىٓ أَىِّ صُورَةٍ مَّا شَآءَ رَكَّبَكَ ﴿٨﴾
Dilediği biçimde sana şekil veren Rabbine.
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِٱلدِّينِ ﴿٩﴾
Hayır! Aksine siz dini yalanlıyorsunuz.
وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَٰفِظِينَ ﴿١٠﴾
Şüphesiz başınızda bekçiler vardır.
كِرَامًا كَٰتِبِينَ ﴿١١﴾
Şerefli katipler.
يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ ﴿١٢﴾
Yaptıklarınızı bilirler.