Kur’ân-ı Kerîm, Yüce Allah’ın insanlığa göndermiş olduğu en son ilâhî metindir. Yine en son Peygamber olan Hz. Muhammed’e (s.a.s) vahiy yoluyla yaklaşık olarak yirmi üç yılda indirilmiştir. Bundan sonra yeni bir peygamber ve ilâhî bir kitap gelmeyecektir.

NEDİR PEYGAMBERLİK?

Peygamberlik; insanlara, "Sadece Allah'a kulluk etmek" üzere yaratıldıklarını * bildirmekti. Peygamberlik; insanlara, putlara, resimlere, heykellere, paraya kul olmamayı tebliğ etmekti. Peygamberlik; Vahîd, yani Tek olan Allah inancının müjdesiydi. Peygamberlik, Allah'ın yanında, başkasına tapmamak ilkesinin öğretisiydi. Bu öğreti, Hz. Adem (a.s)'dan Hz. Muhammed (s.a.s)'e kadar devam eden; insanlığın hayat programı, ölüm sonrası dünyaya -ki hiç bir canlı, hiç bir insan bundan müstağni değildir- giden en emniyetli yol, saadetin en güzeli, mücadele azminin gıdası, adalet kavramının nüvesi olan İslâm'ın tevhid inancıydı.

MEKKİ SÛRELER

Hz. Muhammed (s.a.v.) Mekke'deki görevine başlama emri aldığında, Allah kendisine tevdi edilen, emanet edilen büyük görev için, elçinin eğitilmesine yönelik emirler gönderdi. Kur'ân, aynı zamanda Hakikât'le ilgili temel bilgileri verdi; insanları bâtıl hayat düzenlerine yönelten yanlış anlamaları cevaplandırdı ve onları, ahlâkın temel ilkelerini kabul etmeye ve insanlığın felâh ve refâhını sağlayacak tek Doğru Yol'u benimsemeye çağırdı.

Bu ilk mesajlar kısa ve yoğun cümlelerdi ve hitâp ettikleri topluluğun dil zevkine uygun olarak akıcı ve etkileyici bir dile sahiptiler. Bu ilk ayetlerin edebî üslûbu öylesine etkileyici idi ki, onların tâ kalplerine nüfuz etti; o kadar çarpıcı idi ki, güzelliği ve akıcılığı duyanların dikkatini çekiyordu. Bu mesajlarda evrensel gerçeklerin anlatılmasına rağmen, hitaplar yine de yerel bir havaya bürünmüşlerdi ve hitâp ettikleri topluluğun tanıdığı çevreden örnekler, olaylar ve görüntülerle destekleniyorlardı. Kalıcı ve etkileyici olmaları için ilk hitaplar, o topluluğun tarihine, geleneklerine, âdetlerine, inançlarına, ahlâklarına ve kötü davranışlarına değiniyordu.

MEDENİ SÛRELER

İslâmî hareket, Mekke'de on üç yıl boyunca karşı çıkışlara göğüs gerdikten sonra, Medine'de, Arabistan'ın her tarafından gelen müslümanları bir araya toplayıp, güçlü bir birlik haline gelinmesine imkân sağlayan yeni bir merkez buldu. Böylece Hz. Peygamber (s.a.v.) ve müslümanlar Medine'ye hicret ettiler.

Artk İslâmî hareket çok farklı bir ortamda üçüncü safhasına başlamış bulunuyordu. İslâm toplumu düzenli bir devlete ve câhiliye düzenini savunanlara karşı silahlı bir savaş gücüne sahipti. Hıristiyanlar ve Yahudiler bile, Peygamberin izleyicileri olduklarını savunmalarına rağmen, İslâm ile çatışma halindeydiler. İslâmî hareket aynı zamanda bu veya bu şekilde İslâm saflarına giren münafk “Müslümanlar"la da uğraşmak zorundaydı. Fakat tüm bu engel ve zorluklara rağmen, İslâmî hareket on yıllık bir çatışmann sonunda tüm Arabistan'a boyun eğdirmeyi başarmış ve evrensel mesajını tüm dünyaya duyurabilecek bir konuma gelmişti.

AMACIMIZ

Bu web sayfasını yalnızca Rabbimizin rızasına erişebilmek maksadıyla hazırladık. Tüm noksanlık ve kusur nefsimizdendir. Başarı ise ancak Allah'ın yardımı iledir.