بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ٱذۡهَبۡ إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ إِنَّهُۥ طَغَىٰ ١٧
Haydi demişti git Firavne de, çünkü o pek azdı.
Firavun'a git; çünkü o, çok azmıştır.
“Haydi Firavun’a git! Çünkü o azmıştır.”
«Fir'avna git. Çünkü o, pek azmışdır».
Firavuna git çünkü o azdı.
فَقُلۡ هَل لَّكَ إِلَىٰٓ أَن تَزَكَّىٰ ١٨
De ki: istermisin temizlenesin?
De ki: temizlenmeye meylin var mı senin.
“Ona de ki: İster misin (küfür ve isyanından) temizlenesin?
Onun için de ki : «(Küfürden, azgınlıkdan) temizlenmende meylin var mı senin»?
Ona de ki: «Arınmağa niyetin var mı?
وَأَهۡدِيَكَ إِلَىٰ رَبِّكَ فَتَخۡشَىٰ ١٩
Ve Rabb’ine irşad edeyim de seni saygılanasın?
Rabbına giden yolu göstereyim de O'ndan korkasın.
Seni Rabbine ileteyim de O’na karşı derinden saygı duyup korkasın!”
«Ve seni Rabbin (i tanıtmıya) irşâd edeyim ki (Ondan) korkasın».
Rabbine giden yolu göstereyim ki O'na saygı duyup korkasın.»
فَأَرَىٰهُ ٱلۡأٓيَةَ ٱلۡكُبۡرَىٰ ٢٠
Vardı ona o büyük mucizeyi de gösterdi.
Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.
Derken Mûsâ ona en büyük mucizeyi gösterdi.
(Musa gitdi, teblîğ etdi) Ona o en büyük mu'cizeyi gösterdi.
Bunun üzerine ona en büyük mucizeyi gösterdi.
فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ ٢١
Fakat o tekzîb etti, isyan etti.
Ama o, yalanlayıp isyan etti.
Fakat o, Mûsâ’yı yalanladı ve isyan etti.
Fakat (Fir'avn Musâyı) yalanladı, (Allaha) ısyânetdi.
Fakat o Musa'yı yalanladı, karşı geldi.
ثُمَّ أَدۡبَرَ يَسۡعَىٰ ٢٢
Sonra koşarak idbara gitti.
Sonra arkasını döndü, koşmaya başladı.
Sonra sırt dönüp koşarak gitti.
Sonra da koşarak arkasını döndü.
Sonra sırtını döndü; çalışmağa koyuldu.
فَحَشَرَ فَنَادَىٰ ٢٣
Derken mahşerini topladı da bağırdı:
Toplayıp seslendi:
Hemen (adamlarını) topladı ve onlara seslendi:
Nihayet (sihirbazlarını, yahud ordusunu) topladı da bağırdı:
Adamlarını toplayıp seslendi:
فَقَالَ أَنَا۠ رَبُّكُمُ ٱلۡأَعۡلَىٰ ٢٤
Benim en yüksek Rabb’iniz, dedi.
Ve sizin en yüce Rabbınız benim, dedi.
“Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi.
«İşte ben sizin en yüce Rabbinizim»!
Sizin en yüce Rabbiniz benim dedi.
فَأَخَذَهُ ٱللَّهُ نَكَالَ ٱلۡأٓخِرَةِ وَٱلۡأُولَىٰٓ ٢٥
Allah da onu tuttu sonuna önüne nekâl olmak üzere tenkîl ediverdi.
Bunu üzerine Allah, onu dünya ve ahiret azabıyla yakaladı.
Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı.
Bunun üzerine Allah onu hem âhiret, hem dünyâ azâbiyle yakaladı.
Allah bunun üzerine onu dünya ve ahiret azabına uğrattı.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبۡرَةٗ لِّمَن يَخۡشَىٰٓ ٢٦
Şüphesiz ki bunda bir ibret var, saygı duyacaklar için.
Şüphesiz ki bunda, korkan kimseler için ibret vardır.
Şüphesiz bunda Allah’tan sakınıp korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.
Şübhe yok ki (Allahdan) korkacak kimse (ler) için bunda kat'î bir ibret vardır.
Doğrusu bunda Allah'tan korkan kimseye ders vardır.
ءَأَنتُمۡ أَشَدُّ خَلۡقًا أَمِ ٱلسَّمَآءُۚ بَنَىٰهَا ٢٧
Siz mi daha çetinsiniz yaratılışça yoksa Semâ mı? O "Allah" onu bina etti.
Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü mü? Onu bina etmiştir.
(Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur.
Sizi (tekrar) yaratmak mı (sizce) daha güc, yoksa göğ (ü yaratmak) mı ki onu (Allah) bina etmişdir.
Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı?