بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَهُمۡ عَلَىٰٓ ءَاثَٰرِهِمۡ يُهۡرَعُونَ ٧٠
Şimdi de onların izlerince koşturuyorlar.
Yine de onların izlerinde koşturuluyorlardı.
Kendileri de onların izinden koşa koşa gitmektedirler.
Kendileri de onların izleri üzerinde (birbirini itib) koşduruluyorlardı.
Öyle iken yine de düşünmeden atalarının peşinden koşuyorlardı.
وَلَقَدۡ ضَلَّ قَبۡلَهُمۡ أَكۡثَرُ ٱلۡأَوَّلِينَ ٧١
Hakikat onlardan evvel eskilerin ekserisi dalâlette idi.
Andolsun ki; onlardan önce geçenlerin çoğu da sapıtmıştı.
Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
Andolsun ki onlardan evvel geçenlerin çoğu da sapmışdı.
Andolsun onlardan öncekilerinin çoğu da sapmıştır.
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَا فِيهِم مُّنذِرِينَ ٧٢
Celâlim Hakk’ı için içlerinde inzar edici peygamberler de gönderdik.
Ve andolsun ki; onlara, uyarıcılar göndermiştik.
Andolsun, biz onlara da uyarıcılar göndermiştik.
Yemîn ederim ki biz içlerinde (kötü hareketlerinin encamından) korkutucu (peygamberler) de göndermişizdir.
Biz onların içine de uyarıcılar göndermiştik.
فَٱنظُرۡ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلۡمُنذَرِينَ ٧٣
Sonra da bak o inzar edilenlerin akibeti nasıl oldu?
Bir bak; uyarılanların akıbeti nice oldu.
Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu!
Bak, o korkutulanların akıbeti nice oldu!
Bak, o uyarılanların sonu nice oldu.
إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلۡمُخۡلَصِينَ ٧٤
Ancak Allah’ın ihlâs ile seçilen kulları başka.
Ancak Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesna.
Ancak Allah’ın ihlâslı kulları başka.
Allahın ihlâsa erdirilmiş (samirnî) kulları müstesna.
Ancak, Allah'a gönülden bağlı kullar o azabın dışında kaldı.
وَلَقَدۡ نَادَىٰنَا نُوحٞ فَلَنِعۡمَ ٱلۡمُجِيبُونَ ٧٥
Celâlim Hakk’ı için bize Nuh nidâ etmişti, biz de hakikat ne güzel mücîbiz.
Andolsun ki; Nuh, Bize niyaz etmişti. Ne güzel icabet edenleriz Biz.
Andolsun, Nûh bize dua edip seslenmişti. Biz ne güzel cevap vereniz!
Andolsun ki Nuuh bize niyaz etmişdi de ne güzel icabet (ve kabul) eylemişdik.
Andolsun Nuh bize dua etmişti de ne güzel kabul etmiştik.
وَنَجَّيۡنَٰهُ وَأَهۡلَهُۥ مِنَ ٱلۡكَرۡبِ ٱلۡعَظِيمِ ٧٦
Hem onu ve ehlini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
Onu ve ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Biz hem onu, hem ehlini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
وَجَعَلۡنَا ذُرِّيَّتَهُۥ هُمُ ٱلۡبَاقِينَ ٧٧
Hem zürriyyetini bâkıy kalanlar kıldık.
Ve onun soyunu süreklilerin kendisi kıldık.
Onun neslini yeryüzünde kalanlar kıldık.
Zürriyyetini (yer yüzünde) devamlı kalanların ta kendileri kıldık.
Ancak O'nun soyunu sürekli kıldık.
وَتَرَكۡنَا عَلَيۡهِ فِي ٱلۡأٓخِرِينَ ٧٨
Hem de namına bıraktık sonrakiler içinde.
Sonrakiler arasında ona da bıraktık.
Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.
Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında da ona (iyi bir nâm) bırakdık.
Sonra gelenler arasında O'na iyi bir ün bıraktık.
سَلَٰمٌ عَلَىٰ نُوحٖ فِي ٱلۡعَٰلَمِينَ ٧٩
Selâm Nuh’a bütün âlemler içinde.
Alemler içinde selam olsun Nuh'a.
Âlemler içinde Nûh’a selâm olsun!
(Bütün) âlemler içinde (bizden) Nuuha selâm.
Alemler içinde Nuh'a selâm olsun.
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ ٨٠
Biz böyle mükâfat ederiz işte muhsinlere.
Biz, ihsan edenleri; işte böyle mükafatlandırırız.
İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
Şübhesiz biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız.
İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.