بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

إِن تَكۡفُرُواْ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَنِيٌّ عَنكُمۡۖ وَلَا يَرۡضَىٰ لِعِبَادِهِ ٱلۡكُفۡرَۖ وَإِن تَشۡكُرُواْ يَرۡضَهُ لَكُمۡۗ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٞ وِزۡرَ أُخۡرَىٰۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُم مَّرۡجِعُكُمۡ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَۚ إِنَّهُۥ عَلِيمُۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ ٧

Eğer küfre düşerseniz şüphe yok ki, Allah sizden müstağnidir. Fakat kullar için küfre râzı olmaz ve eğer şükrederseniz onun için sizden râzı olur ve hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüp gidişiniz Rabbinizedir. Artık neler yapar olduğunuzu size haber verir. Şüphe yok ki O, sinelerde olanları tamamıyle bilendir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

۞ وَإِذَا مَسَّ ٱلۡإِنسَٰنَ ضُرّٞ دَعَا رَبَّهُۥ مُنِيبًا إِلَيۡهِ ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُۥ نِعۡمَةٗ مِّنۡهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدۡعُوٓاْ إِلَيۡهِ مِن قَبۡلُ وَجَعَلَ لِلَّهِ أَندَادٗا لِّيُضِلَّ عَن سَبِيلِهِۦۚ قُلۡ تَمَتَّعۡ بِكُفۡرِكَ قَلِيلًا إِنَّكَ مِنۡ أَصۡحَٰبِ ٱلنَّارِ ٨

Ve insana bir zarar dokunduğu zaman Rabbisine rücû ederek duada bulunur. Sonra ona kendi tarafından bir nîmet lütfedince O'na evvelce yapmış olduğu duayı unutur ve Allah için şerikler koşmaya başlar (nâsı) O'nun yolundan saptırmak için. De ki: «Küfrün ile biraz fâidelen, şüphe yok ki sen ateşin yârânındansın.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَمَّنۡ هُوَ قَٰنِتٌ ءَانَآءَ ٱلَّيۡلِ سَاجِدٗا وَقَآئِمٗا يَحۡذَرُ ٱلۡأٓخِرَةَ وَيَرۡجُواْ رَحۡمَةَ رَبِّهِۦۗ قُلۡ هَلۡ يَسۡتَوِي ٱلَّذِينَ يَعۡلَمُونَ وَٱلَّذِينَ لَا يَعۡلَمُونَۗ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُواْ ٱلۡأَلۡبَٰبِ ٩

Yoksa o kimse ki, gece saatlerinde (ibadete) müdavimdir, secde edici ve kıyamda bulunucu olarak ahiret azabından hazer eder ve Rabbinin rahmetini rica eyler. (Bununla böyle olmayan müsavî olur mu?) De ki: «Hiç bilenlerle bilmeyenler müsavî olabilirler mi?» Ancak, saf akıl sahipleri düşünüverir. (Bundan ibret alırlar).

– Ömer Nasuhi Bilmen

قُلۡ يَٰعِبَادِ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ رَبَّكُمۡۚ لِلَّذِينَ أَحۡسَنُواْ فِي هَٰذِهِ ٱلدُّنۡيَا حَسَنَةٞۗ وَأَرۡضُ ٱللَّهِ وَٰسِعَةٌۗ إِنَّمَا يُوَفَّى ٱلصَّٰبِرُونَ أَجۡرَهُم بِغَيۡرِ حِسَابٖ ١٠

De ki: «Ey imân eden kullar! Rabbinizden korkunuz. Bu dünyada ihsanda bulunanlar için bir güzellik vardır. Ve Allah'ın ülkesi geniştir. Şüphe yok ki, sabredenler için mükâfaatları hesapsız olarak ödenecektir.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قُلۡ إِنِّيٓ أُمِرۡتُ أَنۡ أَعۡبُدَ ٱللَّهَ مُخۡلِصٗا لَّهُ ٱلدِّينَ ١١

De ki: «Şüphe yok ben emrolundum ki, Allah'a onun için dinde muhlis olarak ibadet edeyim.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَأُمِرۡتُ لِأَنۡ أَكُونَ أَوَّلَ ٱلۡمُسۡلِمِينَ ١٢

«Ve emrolundum ki, ben müslümanların evveli olayım.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قُلۡ إِنِّيٓ أَخَافُ إِنۡ عَصَيۡتُ رَبِّي عَذَابَ يَوۡمٍ عَظِيمٖ ١٣

De ki: «Muhakkak ben Rabbime isyan eder isem pek büyük bir günün azabından korkarım.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قُلِ ٱللَّهَ أَعۡبُدُ مُخۡلِصٗا لَّهُۥ دِينِي ١٤

De ki: «Ancak Allah'a dinimi onun için halis kılarak ibadet ederim.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَٱعۡبُدُواْ مَا شِئۡتُم مِّن دُونِهِۦۗ قُلۡ إِنَّ ٱلۡخَٰسِرِينَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ وَأَهۡلِيهِمۡ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِۗ أَلَا ذَٰلِكَ هُوَ ٱلۡخُسۡرَانُ ٱلۡمُبِينُ ١٥

«Artık siz de onun ötesinde dilediklerinize ibadet ediniz!» De ki: «Şüphe yok hüsrâna düşenler o kimselerdir ki, kendi nefislerini ve kendi mensuplarını Kıyamet gününde helâke düşürmüş olurlar. Agâh olunuz! İşte en apaçık helâk da ondan ibarettir.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

لَهُم مِّن فَوۡقِهِمۡ ظُلَلٞ مِّنَ ٱلنَّارِ وَمِن تَحۡتِهِمۡ ظُلَلٞۚ ذَٰلِكَ يُخَوِّفُ ٱللَّهُ بِهِۦ عِبَادَهُۥۚ يَٰعِبَادِ فَٱتَّقُونِ ١٦

Onlar için üst taraflarında ateşten tabakalar ve alt taraflarında da tabakalar vardır. İşte bu, Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım! Benden korkunuz.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَٱلَّذِينَ ٱجۡتَنَبُواْ ٱلطَّٰغُوتَ أَن يَعۡبُدُوهَا وَأَنَابُوٓاْ إِلَى ٱللَّهِ لَهُمُ ٱلۡبُشۡرَىٰۚ فَبَشِّرۡ عِبَادِ ١٧

Ve o kimseler ki, şeytandan, ona ibadet etmekten kaçındılar ve Allah'a (ibadete) yöneldiler, onlar için müjde vardır. Artık kullarımı tebşir et.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00