بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَأَمَّآ إِذَا مَا ٱبۡتَلَىٰهُ فَقَدَرَ عَلَيۡهِ رِزۡقَهُۥ فَيَقُولُ رَبِّيٓ أَهَٰنَنِ ١٦
Amma her nezaman da imtihan edip rızkını daraltırsa o vakit de Rabbim bana ihanet etti der.
Ama onu denemek üzere rızkını daraltırsa: Rabbım beni fakir düşürdü, der.
Ama onu deneyip rızkını daraltınca da, “Rabbim beni aşağıladı” der.
Fakat ne vakit da onu deneyerek üzerine rızkını daraltırsa şimdi de« Rabbim bana ihanet etdi» der!
Fakat onu sınamak için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: «Rabbim bana hor baktı» der.
كـَلَّاۖ بَل لَّا تُكۡرِمُونَ ٱلۡيَتِيمَ ١٧
Hayır hayır doğrusu siz yetîme ikram etmiyorsunuz.
Hayır; doğrusu siz, yetime ikram etmezsiniz.
Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.
Hayır. Siz bil'akis yetime iyilik etmezsiniz.
Hayır yetime karşı cömert davranmıyorsunuz.
وَلَا تَحَٰٓضُّونَ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلۡمِسۡكِينِ ١٨
Ve bir birinizi miskîni itame teşvik eylemiyorsunuz.
Yoksulu yedirmek için birbirinizi teşvik etmezsiniz.
Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
Yoksula yedirmek için birbirinizi kandırmazsınız.
Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi özendirmiyorsunuz.
وَتَأۡكُلُونَ ٱلتُّرَاثَ أَكۡلٗا لَّمّٗا ١٩
Halbuki mîrası öyle bir yiyiş yiyorsunuzki dermecesine.
Mirası hak gözetmeden yersiniz.
Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz.
Mirası halâl, haaram demeyib alabildiğinize yersiniz.
Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz.
وَتُحِبُّونَ ٱلۡمَالَ حُبّٗا جَمّٗا ٢٠
Ve malı öyle bir seviş seviyorsunuzki yığmacasına.
Malı da pek çok seversiniz.
Malı da pek çok seviyorsunuz.
Malı pek çok seversiniz.
Malı pek çok seviyorsunuz.
كـَلَّآۖ إِذَا دُكَّتِ ٱلۡأَرۡضُ دَكّٗا دَكّٗا ٢١
Hayır hayır, arz "dekken dekkâ" düzlendiği.
Ama yer; parça parça dağıtıldığında.
Hayır, yeryüzü (kıyamet sarsıntısıyla) parça parça olup dağıldığı zaman,
Hakkaa ki yer (zelzeleyle) parça parça dağıtıldığı zaman,
Hayır, yer çarpılıp paralandığı zaman,
وَجَآءَ رَبُّكَ وَٱلۡمَلَكُ صَفّٗا صَفّٗا ٢٢
Ve Rabbi’nin emri gelip melek "saffen saffâ" dizildiği vakit.
Melekler sıra sıra dizilip Rabbının buyruğu geldiğinde.
(22-23) Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!?
Rabbin (in emri) geldiği, melekler de saf saf (indiği zaman),
Melekler sıra sıra dizilip, Rabbinin buyruğu gelince,
وَجِاْيٓءَ يَوۡمَئِذِۭ بِجَهَنَّمَۚ يَوۡمَئِذٖ يَتَذَكَّرُ ٱلۡإِنسَٰنُ وَأَنَّىٰ لَهُ ٱلذِّكۡرَىٰ ٢٣
Ki cehennem de o gün getirilmiştir, o insan o gün anlar, fakat o anlamadan ona ne fâide?
Cehennem o gün getirilir. İnsan o gün, hatırlayacak ama hatırlamadan ona ne?
(22-23) Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!?
ki o gün cehennem de getirilmişdir, insan o gün (herşey'i) hatırlayacak. Fakat hatırlamadan ona ne (fâide)?
Ki cehennem de o gün getirilmiştir. İşte o gün insan anlar, ancak artık anlamanın kendisine ne faydası var?
يَقُولُ يَٰلَيۡتَنِي قَدَّمۡتُ لِحَيَاتِي ٢٤
Ah der; n eolurdu ben önce hayatım için (sağlığımda hayırlar) takdim etmiş olsa idim.
Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım, der.
“Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım” der.
«Ah, diyecek, keski hayâtım için önden (saalih ameller) yapsaydım».
O zaman insan, 'Ah keşke ben bu hayatım için önceden iyi işler yapıp gönderseydim' der.
فَيَوۡمَئِذٖ لَّا يُعَذِّبُ عَذَابَهُۥٓ أَحَدٞ ٢٥
Artık o gün onun ettiği azâbı kimse edemez.
O gün O'nun azabı gibi hiç bir kimse azab edemez.
Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez.
Artık o gün (Allahın) azâbı gibi hiçbir kimse azâb yapamaz,
O gün O'nun yapacağı azabı kimse yapamaz.
وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُۥٓ أَحَدٞ ٢٦
Ve onun vurduğu bağı kimse vuramaz.
O'nun vurduğu bağı kimse vuramaz.
Onun vuracağı bağı kimse vuramaz.
Onun vurduğu bağ gibi de kimse bağ vuramaz.
O'nun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz.