بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

تَعْرِفُ فِى وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ ٱلنَّعِيمِ ﴿٢٤

Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün.

— Diyanet İşleri

يُسْقَوْنَ مِن رَّحِيقٍ مَّخْتُومٍ ﴿٢٥

Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir.

— Diyanet İşleri

خِتَٰمُهُۥ مِسْكٌۚ وَفِى ذَٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ ٱلْمُتَنَٰفِسُونَ ﴿٢٦

Onun (içiminin) sonu bir misktir (ağızda misk gibi koku bırakır). İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.

— Diyanet İşleri

وَمِزَاجُهُۥ مِن تَسْنِيمٍ ﴿٢٧

O içeceğin katkısı tesnimdir.

— Diyanet İşleri

عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا ٱلْمُقَرَّبُونَ ﴿٢٨

Bir pınar ki, Allah’a yakın olanlar ondan içerler.

— Diyanet İşleri

إِنَّ ٱلَّذِينَ أَجْرَمُواْ كَانُواْ مِنَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ يَضْحَكُونَ ﴿٢٩

Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı.

— Diyanet İşleri

وَإِذَا مَرُّواْ بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ ﴿٣٠

Mü’minler yanlarından geçtiğinde, birbirlerine kaş göz ederek onlarla alay ediyorlardı.

— Diyanet İşleri

وَإِذَا ٱنقَلَبُوٓاْ إِلَىٰٓ أَهْلِهِمُ ٱنقَلَبُواْ فَكِهِينَ ﴿٣١

Ailelerine dönerken zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlardı.

— Diyanet İşleri

وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوٓاْ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَضَآلُّونَ ﴿٣٢

Mü’minleri gördükleri vakit, “Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir” diyorlardı.

— Diyanet İşleri

وَمَآ أُرْسِلُواْ عَلَيْهِمْ حَٰفِظِينَ ﴿٣٣

Hâlbuki onlar, mü’minlerin başına bekçi olarak gönderilmemişlerdi.

— Diyanet İşleri

فَٱلْيَوْمَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مِنَ ٱلْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ ﴿٣٤

İşte bugün de mü’minler kâfirlere gülerler.

— Diyanet İşleri

AYARLAR