بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا ٱلَّذِى كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ﴿١٧

Sonra da (onlara) «İşte (bu azâb) sizin yalan saymakda devam etdiğiniz şeydir» denilecek.

— Hasan Basri Çantay

كَلَّآ إِنَّ كِتَٰبَ ٱلْأَبْرَارِ لَفِى عِلِّيِّينَ ﴿١٨

Hakkaa ki iyilerin (amel) kitab (lar) ı, hiç şübhesiz «İlliyyîn» dedir.

— Hasan Basri Çantay

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا عِلِّيُّونَ ﴿١٩

«İlliyyîn» in ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?

— Hasan Basri Çantay

كِتَٰبٌ مَّرْقُومٌ ﴿٢٠

(O), yazılmış bir kitabdır,

— Hasan Basri Çantay

يَشْهَدُهُ ٱلْمُقَرَّبُونَ ﴿٢١

ki huzuurunda mukarreb (olan melek) ler bulunur.

— Hasan Basri Çantay

إِنَّ ٱلْأَبْرَارَ لَفِى نَعِيمٍ ﴿٢٢

Şübhesiz o iyiler (cennet) ni'met (leri) içinde,

— Hasan Basri Çantay

عَلَى ٱلْأَرَآئِكِ يَنظُرُونَ ﴿٢٣

(süslü) tahtlar üzerinde (kendilerine verilen ni'metleri) temâşâ edeceklerdir.

— Hasan Basri Çantay

تَعْرِفُ فِى وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ ٱلنَّعِيمِ ﴿٢٤

Öyle ki sen o ni'metin (herdem taze) güzelliğini yüzlerinde (görünce) tanırsın.

— Hasan Basri Çantay

يُسْقَوْنَ مِن رَّحِيقٍ مَّخْتُومٍ ﴿٢٥

Onlara mühürlü, haalis bir şarabdan içirilecek,

— Hasan Basri Çantay

خِتَٰمُهُۥ مِسْكٌۚ وَفِى ذَٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ ٱلْمُتَنَٰفِسُونَ ﴿٢٦

ki onun (içiminin) sonu bir miskdir. O halde nefaset isteyenler bunu arzuu etmelidir (ler).

— Hasan Basri Çantay

وَمِزَاجُهُۥ مِن تَسْنِيمٍ ﴿٢٧

(O şarabın) katgısı «Tesnîm» dendir.

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR