بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَإِذَا ٱلْبِحَارُ فُجِّرَتْ ٣
Ve denizler akıtıldığı vakit.
Denizler kaynaştığı zaman;
Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman,
Denizler fışkırtıldığı zaman,
Denizler patladığı zaman.
وَإِذَا ٱلْقُبُورُ بُعْثِرَتْ ٤
Ve kabirler deşildiği vakit.
Kabirlerin içi dışına getirildiği zaman;
Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman,
Kabirler (in toprağı) alt üst edildiği zaman,
Kabirlerin içi dışına çıktığı zaman.
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ ٥
Bilir bir nefis: nedir takdîm ettiği ve tehîr ettiği?
Kişi neyi takdim edip neyi te'hir ettiğini bilir.
Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.
(her) nefs önden ne yolladı, geriye ne bırakdıysa (artık hepsini görüb) bilmişdir (bilecekdir).
Herkes neyi öne, neyi geriye aldığını öğrenir.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلْإِنسَٰنُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ ٱلْكَرِيمِ ٦
Ey insan! Ne mağrur etti seni o kerîm Rabb’ine?
Ey insan; keremi bol Rabbına karşı seni ne aldattı?
(6-8) Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
Ey insan, O (lütf-ü) keremi bol Rabbine karşı seni aldatan ne?
Ey insan! Seni engin kerem sahibi Rabbine, karşı aldatan nedir?
ٱلَّذِى خَلَقَكَ فَسَوَّىٰكَ فَعَدَلَكَ ٧
Ki seni yarattı, düzenine koydu, tenasüb ve itidal verdi.
O ki; seni yaratmış, sana şekil vermiş ve düzeltmiştir.
(6-8) Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
(O Rabbine karşı) ki seni yaratan, sana (şu) salim uzuvlar (ı) veren, (onları birbirleriyle denk yapmak suretiyle) sana şu nizaam ve i'tidâli bahşedendir O.
O, seni yaratan, belini doğrultan ve seni dengeli kılan.
فِىٓ أَىِّ صُورَةٍ مَّا شَآءَ رَكَّبَكَ ٨
Dilediği her hangi bir surette terkîb etti.
Seni istediği şekilde terkib etmiştir.
(6-8) Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
Seni dilediği herhangi bir suretde terkîb edendir O.
Dilediği biçimde sana şekil veren Rabbine.
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِٱلدِّينِ ٩
Hayır hayır, doğrusu siz dîni tekzîb ediyor, cezaya inanmıyorsunuz.
Hayır; bilakis siz, dini yalan sayıyorsunuz.
Hayır, hayır! Siz hesap ve cezayı yalanlıyorsunuz.
Hayır (siz Allahın keremine de mağrur olmuyorsunuz). Bil'akis dîni yalan sayıyorsunuz.
Hayır! Aksine siz dini yalanlıyorsunuz.
وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَٰفِظِينَ ١٠
Halbuki üzerinizde hâfızlar var.
Halbuki sizin üzerinizde koruyucular vardır.
(10-11) Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
Halbuki sizin üstünüzde hakıykî bekçiler,
Şüphesiz başınızda bekçiler vardır.
كِرَامًا كَٰتِبِينَ ١١
Kiram kâtibler var.
Çok şerefli yazıcılar.
(10-11) Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
(Allah indinde) çok şerefli yazıcılar vardır,
Şerefli katipler.
يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ ١٢
Her ne yaparsanız biliyorlar.
Ne yaptığınızı bilirler.
Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.
Ki onlar ne yapıyorsanız bilirler.
Yaptıklarınızı bilirler.
إِنَّ ٱلْأَبْرَارَ لَفِى نَعِيمٍ ١٣
Şüphesiz ki iyiler naîm içindedir.
Şüphesiz ki iyiler; Cennettedirler.
Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler.
İyiler, hiç şübhesiz Naıym (cennetin) de,
Şüphesiz iyiler cennettedirler.