بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ءَأَنتُمۡ أَشَدُّ خَلۡقًا أَمِ ٱلسَّمَآءُۚ بَنَىٰهَا ٢٧
Siz mi daha çetinsiniz yaratılışça yoksa Semâ mı? O "Allah" onu bina etti.
Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü mü? Onu bina etmiştir.
(Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur.
Sizi (tekrar) yaratmak mı (sizce) daha güc, yoksa göğ (ü yaratmak) mı ki onu (Allah) bina etmişdir.
Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı?
رَفَعَ سَمۡكَهَا فَسَوَّىٰهَا ٢٨
Boyuna irtifa verdi.Nizamına koydu.
Boynu yükseltmiş ve ona bir şekil vermiştir.
Onu yükseltmiş ve ona düzen ve âhenk vermiştir.
Onun boyunu O yükseltdi. Derken ona bir nizaam verdi.
Ki Allah onu bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir.
وَأَغۡطَشَ لَيۡلَهَا وَأَخۡرَجَ ضُحَىٰهَا ٢٩
Gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı.
Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü ortaya çıkarmıştır.
O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı.
Onun gecesini karardı, gündüzünü (aydınlığa) çıkardı.
Gecesini karanlık yapmıştır. Gündüzünü aydınlatmıştır.
وَٱلۡأَرۡضَ بَعۡدَ ذَٰلِكَ دَحَىٰهَآ ٣٠
Ondan sonra da arzı döşedi.
Bundan sonra yeri döşemiştir.
Ardından yeri düzenleyip döşedi.
Bundan sonra da yeri (ikaamete saalih bir halde) yayıb döşedi.
Ardından yeri düzenlemiştir.
أَخۡرَجَ مِنۡهَا مَآءَهَا وَمَرۡعَىٰهَا ٣١
Ondan suyunu ve merasını çıkardı.
Ondan suyunu ve otlağını çıkarmıştır.
Ondan suyunu ve merasını çıkardı.
Ondan suyunu, otlağını çıkardı.
Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer meydana getirmiştir.
وَٱلۡجِبَالَ أَرۡسَىٰهَا ٣٢
Ve dağlarını oturttu.
Dağları dikmiştir.
Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.
Dağları (nı sapasağlam) dikdi.
Dağları yerleştirmiştir.
مَتَٰعٗا لَّكُمۡ وَلِأَنۡعَٰمِكُمۡ ٣٣
Sizin ve davarlarınızın intifa’ı için.
Sizin ve hayvanlarınızın geçinmesi için.
Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı.
(Allah bunları) size ve davarlarınıza birer fâide olmak üzere (yapmışdır).
Bunları sizin ve hayvanların geçinmesi için yapmıştır.
فَإِذَا جَآءَتِ ٱلطَّآمَّةُ ٱلۡكُبۡرَىٰ ٣٤
Fakat geldiği vakit o "tâmme-i kübrâ".
Fakat o en büyük bela geldiği zaman;
(34-35) En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.
Fakat o (bütün belâlardan üstün) en büyük belâ geldiği zaman,
Her şeyi bastıran o büyük felaket geldiği zaman.
يَوۡمَ يَتَذَكَّرُ ٱلۡإِنسَٰنُ مَا سَعَىٰ ٣٥
O insanın neye koştuğunu anlıyacağı gün.
O gün insan, neye çalıştığını anlar.
(34-35) En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.
İnsanın neye koşduğunu iyice anlayacağı gün,
O gün insan, neyin peşinde koşmuş olduğunu hatırlar.
وَبُرِّزَتِ ٱلۡجَحِيمُ لِمَن يَرَىٰ ٣٦
Ve Cahîm hortlatıldığı vakit, görür kimseler için.
Cehennem, bakan herkese apaçık gösterilir.
Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.
o alevli ateş (cehennem), görecek (her) kimseye apaçık gösterildiği (zaman).
Gören kimseler için cehennem ortaya çıkarılmıştır.
فَأَمَّا مَن طَغَىٰ ٣٧
Artık her kim azgınlık etmiş.
Artık kim haddini aşmışsa.
(37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
Artık kim haddi aşarak küfretmiş,
Artık kim azmışsa.