بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَقِيلَ مَنۡۜ رَاقٖ ٢٧
Ve denilir: kim var bir okuyacak?
Çare bulacak kim? denir.
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
«Tedâvî edebilecek kim?» denildi (denilecek).
Bu hastayı iyileştirecek biri yok mu? diye sorarlar.
وَظَنَّ أَنَّهُ ٱلۡفِرَاقُ ٢٨
Ve sezer o dem temamelfirak.
Ve ayrılık vaktinin geldiğini anlar.
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
Ve (can çekişen) hakıykî bir ayrılış olduğunu anladı (anlayacak).
Adam, ayrılma zamanının geldiğini anlar.
وَٱلۡتَفَّتِ ٱلسَّاقُ بِٱلسَّاقِ ٢٩
Ve dolaşır el ayak: bacağa bacak.
Bacak da bacağa dolaşır.
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
Bacak da bacağa dolaşdı mı,
Çırpınırken ayakları birbirine dolaşır.
إِلَىٰ رَبِّكَ يَوۡمَئِذٍ ٱلۡمَسَاقُ ٣٠
Rabb’inedir o gün yalnız mesak.
O gün; sevk, yalnız Rabbınadır.
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
O gün sevk (ıyyât) yalınız Rabbinedir!
O gün Rabbine doğru yolculuk vardır.
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّىٰ ٣١
Fakat o ne sadaka verdi ne namaz kıldı.
Tasdik etmemişti, namaz da kılmamıştı.
O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı.
İşte o, (peygamberi ve Kur'ânı) tasdıyk etmemiş, namaz da kılmamış,
Adam ne inandı, ne namaz kıldı.
وَلَٰكِن كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ ٣٢
Ve lâkin yalan dedi ve döndü.
Fakat yalanlamış, yüz çevirmişti.
Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.
fakat (üstelik Kur'ânı) yalanlamış, (îmâna) arkasını dönmüş,
Tersine inkâr etti ve sırt çevirdi.
ثُمَّ ذَهَبَ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِۦ يَتَمَطَّىٰٓ ٣٣
Sonra da gerneşe gerneşe ehline gitti.
Sonra da salına salına kendinden yana olanlara gitmişti.
Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti.
sonra da çalım sata sata yürüyerek ehline gitmişdi.
Sonra çalım satarak ailesinin yanına döndü.
أَوۡلَىٰ لَكَ فَأَوۡلَىٰ ٣٤
Gerektir sana o belâ gerek.
Yazıklar olsun sana, yazıklar.
(34-35) “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir.
(Hoşlanmadığın herşey) sana yaklaş (ıb çat) sın. Çünkü (sen buna başkalarından daha çok) lâyıksın.
Vay başına geleceklere!
ثُمَّ أَوۡلَىٰ لَكَ فَأَوۡلَىٰٓ ٣٥
Evet, gerektir sana o belâ gerek.
Yine yazıklar olsun sana, yazıklar.
(34-35) “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir.
Yine (hoşlanmadığın herşey) sana yaklaş (ıb çat) sın. Zîrâ (sen buna başkalarından daha çok) lâyıksın.
Yine vay başına geleceklere!
أَيَحۡسَبُ ٱلۡإِنسَٰنُ أَن يُتۡرَكَ سُدًى ٣٦
Sanır mı insan muhmel bırakıla.
İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?
İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.
İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanıyor?
İnsanoğlu, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
أَلَمۡ يَكُ نُطۡفَةٗ مِّن مَّنِيّٖ يُمۡنَىٰ ٣٧
Değil miydi bir nutfe dökülen menîden?
O, akıtılan bir meni damlası değil miydi?
O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi?
O, (döl yatağına) dökülen meniden bir damla su değil miydi?
O fışkıran meniden oluşmuş bir sperma değil miydi?