بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَوُجُوهٞ يَوۡمَئِذِۭ بَاسِرَةٞ ٢٤
Nice yüzler de o gün ekşir pusarır.
Bir takım yüzler de asıktır.
O gün birtakım yüzler de asıktır.
Yüzler (vardır), o gün burtarıkdır.
O gün birtakım suratlar da asıktır.
تَظُنُّ أَن يُفۡعَلَ بِهَا فَاقِرَةٞ ٢٥
Anlar ki kendilerine bel kıran yapılır.
Belkemiğinin kırılacağını anlar.
Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar.
Anlar ki kendisine bel kemiklerini kıracak çok belâ (lı bir iş) yapılacak.
Bel kırıcı bir belaya uğrayacakları kaygısını taşırlar.
كـَلَّآ إِذَا بَلَغَتِ ٱلتَّرَاقِيَ ٢٦
Hayır hayır ne zaman ki o can köprücüklere dayanır.
Dikkat edin, köprücük kemiğine bir dayandığı zaman;
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
Gözünüzü açın, (can) köprücük kemiğine bir dayandığı zaman,
Hayır hayır, can köprücük kemiğine dayandığı zaman.
وَقِيلَ مَنۡۜ رَاقٖ ٢٧
Ve denilir: kim var bir okuyacak?
Çare bulacak kim? denir.
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
«Tedâvî edebilecek kim?» denildi (denilecek).
Bu hastayı iyileştirecek biri yok mu? diye sorarlar.
وَظَنَّ أَنَّهُ ٱلۡفِرَاقُ ٢٨
Ve sezer o dem temamelfirak.
Ve ayrılık vaktinin geldiğini anlar.
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
Ve (can çekişen) hakıykî bir ayrılış olduğunu anladı (anlayacak).
Adam, ayrılma zamanının geldiğini anlar.
وَٱلۡتَفَّتِ ٱلسَّاقُ بِٱلسَّاقِ ٢٩
Ve dolaşır el ayak: bacağa bacak.
Bacak da bacağa dolaşır.
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
Bacak da bacağa dolaşdı mı,
Çırpınırken ayakları birbirine dolaşır.
إِلَىٰ رَبِّكَ يَوۡمَئِذٍ ٱلۡمَسَاقُ ٣٠
Rabb’inedir o gün yalnız mesak.
O gün; sevk, yalnız Rabbınadır.
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
O gün sevk (ıyyât) yalınız Rabbinedir!
O gün Rabbine doğru yolculuk vardır.
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّىٰ ٣١
Fakat o ne sadaka verdi ne namaz kıldı.
Tasdik etmemişti, namaz da kılmamıştı.
O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı.
İşte o, (peygamberi ve Kur'ânı) tasdıyk etmemiş, namaz da kılmamış,
Adam ne inandı, ne namaz kıldı.
وَلَٰكِن كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ ٣٢
Ve lâkin yalan dedi ve döndü.
Fakat yalanlamış, yüz çevirmişti.
Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.
fakat (üstelik Kur'ânı) yalanlamış, (îmâna) arkasını dönmüş,
Tersine inkâr etti ve sırt çevirdi.
ثُمَّ ذَهَبَ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِۦ يَتَمَطَّىٰٓ ٣٣
Sonra da gerneşe gerneşe ehline gitti.
Sonra da salına salına kendinden yana olanlara gitmişti.
Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti.
sonra da çalım sata sata yürüyerek ehline gitmişdi.
Sonra çalım satarak ailesinin yanına döndü.
أَوۡلَىٰ لَكَ فَأَوۡلَىٰ ٣٤
Gerektir sana o belâ gerek.
Yazıklar olsun sana, yazıklar.
(34-35) “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir.
(Hoşlanmadığın herşey) sana yaklaş (ıb çat) sın. Çünkü (sen buna başkalarından daha çok) lâyıksın.
Vay başına geleceklere!