بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
رَّبُّ ٱلۡمَشۡرِقِ وَٱلۡمَغۡرِبِ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَٱتَّخِذۡهُ وَكِيلٗا ٩
O meşrik u mağribin Rabb’i, başka tanrı yok ancak O, o halde yalnız onu tut vekîl.
Doğunun ve Batının Rabbıdır. O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse onu vekil edin.
O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin.
(O), doğunun da, batının da Rabbidir. Ondan başka hiçbir Tanrı yok. O halde (umuurunda) güvenek ve dayanak olarak onu tut.
O doğunun da, batının da Rabbidir, O'ndan başka ilah yoktur. O halde tek dayanağın O olsun.
وَٱصۡبِرۡ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَٱهۡجُرۡهُمۡ هَجۡرٗا جَمِيلٗا ١٠
Ve ağyarın diyeceklerine sabret ve onları bir hecri cemîl ile terket ayrıl.
Onların söylediklerine sabret ve yanlarından güzellikle ayrıl.
Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl.
Onlar ne derlerse katlan. Onlardan sızıltısızca ayrıl.
Müşriklerin senin için dediklerine sabret, yanlarından nazik bir şekilde ayrıl.
وَذَرۡنِي وَٱلۡمُكَذِّبِينَ أُوْلِي ٱلنَّعۡمَةِ وَمَهِّلۡهُمۡ قَلِيلًا ١١
Ve bırak da bana o tekzîb edici zevk-u refah sahiblerini, mühlet ver onlara biraz.
Nimet sahibi olan o yalancıları Bana bırak. Ve onlara biraz mühlet ver.
Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
Yalan sayacak olan o varlık saahiblerini bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
Ayetlerimi yalanlayan o zenginlerin işini bana bırak, onlara biraz süre tanı.
إِنَّ لَدَيۡنَآ أَنكَالٗا وَجَحِيمٗا ١٢
Çünkü bizim yanımızda bukağılar var, ve bir cehîm var.
Muhakkak ki katımızda, ağır boyunduruklar ve cehennem var.
(12-13) Çünkü bizim yanımızda (kâfirler için) bukağılar vardır, cehennem vardır, boğazdan zor geçen yiyecekler vardır ve elem dolu bir azap vardır.
Çünkü bizim yanımızda (ağır) bukağılar var, yakıcı bir ateş var,
Çünkü bizim yanımızda ağır zincirler ile cehennem vardır.
وَطَعَامٗا ذَا غُصَّةٖ وَعَذَابًا أَلِيمٗا ١٣
Ve buğaza duran bir ta'am ve bir azâbi elîm var.
Boğazı tıkayan bir yiyecek ve elim bir azab var.
(12-13) Çünkü bizim yanımızda (kâfirler için) bukağılar vardır, cehennem vardır, boğazdan zor geçen yiyecekler vardır ve elem dolu bir azap vardır.
boğazda tıkanıb kalan bir yiyecek var. (Bunlardan başka da) elem verici bir azâb var,
İnsan boğazından geçmez yiyecekler ile acıklı azap vardır.
يَوۡمَ تَرۡجُفُ ٱلۡأَرۡضُ وَٱلۡجِبَالُ وَكَانَتِ ٱلۡجِبَالُ كَثِيبٗا مَّهِيلًا ١٤
O gün ki yer ve dağlar sarsılacak, dağlar erimiş bir kum yığınına dönecektir.
O gün; yeryüzü ve dağlar sarsılır. Ve dağlar yumuşak kum yığını haline gelir.
Yerin ve dağların sarsılacağı ve dağların akıp giden kum yığını olacağı günü (kıyameti) hatırla.
o günde ki yer (ler), dağlar (zelzeleyle) sarsılır. Dağlar akıb dağılan bir kum yığınına döner.
O gün yer ve dağlar şiddetle sarsılır, dağlar gevşek kum yığınlarına dönüşür.
إِنَّآ أَرۡسَلۡنَآ إِلَيۡكُمۡ رَسُولٗا شَٰهِدًا عَلَيۡكُمۡ كَمَآ أَرۡسَلۡنَآ إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ رَسُولٗا ١٥
Haberiniz olsun biz size bir Resul gönderdik, üzerinizde şâhid, Nitekim gönderdiğimiz gibi Firavun’a bir Resul.
Doğrusu Biz; Firavun'a bir peygamber göndedriğimiz gibi, size de üzerinize şehadet edecek bir peygamber gönderdik.
(Ey Mekkeliler!) Şüphesiz biz size üzerinize şahitlik edecek bir peygamber gönderdik. Nitekim, Firavun’a da bir peygamber göndermiştik.
Hakıykat, bir Fir'avne bir' peygamber yolladığımız gibi size de (kıyamet günü) üzerinize şâhid olarak bir peygamber gönderdik.
Ey insanlar, biz nasıl Firavuna bir peygamber gönderdiysek size de davranışlarınızı yakından gözleyecek bir peygamber gönderdik.
فَعَصَىٰ فِرۡعَوۡنُ ٱلرَّسُولَ فَأَخَذۡنَٰهُ أَخۡذٗا وَبِيلٗا ١٦
Ki Firavun o Resul’e isyan etti de biz onu vehîm bir tutuşla tuttuk alıverdik.
Fakat Firavun, o peygambere isyan etti. Biz de onu ağır bir yakalayışla yakaladık.
Ama Firavun o peygambere isyan etti, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde yakalayıverdik.
Fir'avn, o peygambere ısyânetdi de biz de onu ağır ve çetin bir tutuşla yakalayıverdik.
Firavun, gönderdiğimiz peygambere karşı geldi de kendisini sert bir şekilde yakalayıverdik.
فَكَيۡفَ تَتَّقُونَ إِن كَفَرۡتُمۡ يَوۡمٗا يَجۡعَلُ ٱلۡوِلۡدَٰنَ شِيبًا ١٧
O halde siz nasıl korunursunuz küfredersiniz? O gün ki çocukları ak saçlı kocalara çevirir.
Eğer küfrederseniz; gençleri yaşlı kılan bir günden nasıl korunabileceksiniz?
Hâl böyle iken inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günden (kıyametten) nasıl korunursunuz?
Eğer siz (dünyâda) küfrederseniz çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günde kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?
Eğer kafir olursanız, çocukların saçlarını anında ağartan o günün dehşetinden paçayı nasıl kurtaracaksınız?
ٱلسَّمَآءُ مُنفَطِرُۢ بِهِۦۚ كَانَ وَعۡدُهُۥ مَفۡعُولًا ١٨
Semâ onunla çatlamış tır ve onun vaadi fiîle çıkarılmıştır.
Gök, onunla yarılmış ve O'nun vaadi yerini bulmuştur.
O günle gök (bile) yarılır, Allah’ın va’di gerçekleşir.
Gök bile o sebeble (o günün şiddetinden) yarılmış, Onun va'di? fiile çıkarılmış (yerine getirilmiş olacak) dır.
O günün dehşetinden gökler parçalanacaktır. Allah'ın sözü kesinlikle yerine gelir.
إِنَّ هَٰذِهِۦ تَذۡكِرَةٞۖ فَمَن شَآءَ ٱتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِۦ سَبِيلًا ١٩
İşte bu bir tezkiredir, artık dileyen Rabb’ine bir yol tutar.
Muhakkak ki bu; bir öğüttür. Dileyen, Rabbına doğru bir yol edinir.
Şüphesiz bunlar bir öğüttür. Kim dilerse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.
İşte bu (korkutucu âyetler) hakıykî birer öğüddür. Artık kim dilerse Rabbine bir yol edinir.
Bu söylenenler bir öğüttür. Dileyen, Rabbine erdirecek yolu tutar.