بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَغۡفِرۡ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمۡ وَيُؤَخِّرۡكُمۡ إِلَىٰٓ أَجَلٖ مُّسَمًّىۚ إِنَّ أَجَلَ ٱللَّهِ إِذَا جَآءَ لَا يُؤَخَّرُۚ لَوۡ كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ ٤
Günahlarınızdan size mağfiret buyursun ve sizi müsemma bir ecele kadar tehîr eylesin, muhakkak ki Allah’ın takdir eylediği ecel gelince tehîr olunmaz eğer bilseydiniz!
Ta ki, günahlarınızı size bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar geciktirsin. Muhakkak ki Allah'ın süresi gelince geri bırakılmaz. Keşki bilseydiniz.
(3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.”
«Tâki (Allah) sizin günâhlarınızdan bir kısmını yarlığasın, sizi (azâbsız olarak) mukadder bir müddete kadar gecikdirsin. Şübhe yok ki Allahın (ta'yîn etdiği) müddet gelince geri bırakılmaz. Eğer bilseydiniz..».
Ki Allah günahlarınızı size bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin; doğrusu Allah'ın belirttiği süre gelince geri bırakılmaz; keşki bilseniz.
قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوۡتُ قَوۡمِي لَيۡلٗا وَنَهَارٗا ٥
Dedi ki Ya Rab! Ben kavmımı gece gündüz davet ettim.
Dedi ki: Rabbım; doğrusu ben, kavmimi gece gündüz davet ettim.
Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim.”
Dedi: «Ey Rabbim, ben kavmimi hakıykaten gece gündüz da'vet etdim».
Nuh dedi ki: «Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağırdım.»
فَلَمۡ يَزِدۡهُمۡ دُعَآءِيٓ إِلَّا فِرَارٗا ٦
Fakat benim çağırmam onlara firardan başka bir şey artırmadı.
Ne var ki benim davetim; sadece benden uzaklaşmalarını artırdı.
Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı.”
«Fakat benim da'vetim (îmandan) kaçma (ların) dan başka (bir şey'i) artırmadı».
Fakat benim çağırmam, sadece benden uzaklıklarını artırdı.»
وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوۡتُهُمۡ لِتَغۡفِرَ لَهُمۡ جَعَلُوٓاْ أَصَٰبِعَهُمۡ فِيٓ ءَاذَانِهِمۡ وَٱسۡتَغۡشَوۡاْ ثِيَابَهُمۡ وَأَصَرُّواْ وَٱسۡتَكۡبَرُواْ ٱسۡتِكۡبَارٗا ٧
Ve ben onları mağfiret buyurman için her davet ettiğimde onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve esvablarına büründüler ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.
Doğrusu ben; Senin onları bağışlaman için kendilerini davet ettiğim her seferinde, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler ve büyüklendikçe büyüklendiler.
“Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.”
«Hakıykat ben, Senin kendilerini yarlığaman için, onları ne zaman da'vet etdiysem parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler ayak dirediler, büyüklük tasladılar da tasladılar».
Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler.
ثُمَّ إِنِّي دَعَوۡتُهُمۡ جِهَارٗا ٨
Sonra ben onları yüksek sesle çağırdım.
Sonra ben; onları gerçekten açıkça çağırdım.
“Sonra ben onları açık açık davet ettim.”
«Sonra ben onları hakıykaten en yüksek ses (im) le çağırdım».
Sonra, doğrusu ben onları açıkça çağırdım.
ثُمَّ إِنِّيٓ أَعۡلَنتُ لَهُمۡ وَأَسۡرَرۡتُ لَهُمۡ إِسۡرَارٗا ٩
Sonra hem ilâm ederek söyledim onlara hem gizli gizli söyledim.
Sonra onlara; açıktan açığa ve gizliden gizliye söyledim.
“Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.”
«Sonra da onları hem i'lân ederek da'vet etdim, hem kendilerine gizli gizli söyledim».
Sonra onlara açıktan açığa, gizliden gizliye de söyledim.
فَقُلۡتُ ٱسۡتَغۡفِرُواْ رَبَّكُمۡ إِنَّهُۥ كَانَ غَفَّارٗا ١٠
Gelin dedim: Rabb’inizin mağfiretini isteyin, çünkü, o, mağfireti çok bir gaffardır.
Dedim ki: Rabbınızdan mağfiret dileyin. Muhakkak ki O Ğaffar olandır.
“Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.’
«Artık, dedim, Rabbinizden mağfiret dileyin. Çünkü O, çok yarlığayıcıdır».
Dedim ki: «Rabbiniz'den bağışlanma dileyin; doğrusu O, çok bağışlayandır..
يُرۡسِلِ ٱلسَّمَآءَ عَلَيۡكُم مِّدۡرَارٗا ١١
Bol hayır ile üzerinize semâyı salsın.
Ta ki size, gökten bol yağmur salıversin.
‘(Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.’
«(O sayede) O, üstünüze bol yağmur salıverir».
Size gökten bol bol yağmur indirsin.»
وَيُمۡدِدۡكُم بِأَمۡوَٰلٖ وَبَنِينَ وَيَجۡعَل لَّكُمۡ جَنَّٰتٖ وَيَجۡعَل لَّكُمۡ أَنۡهَٰرٗا ١٢
Ve size mallar ve oğullarla imdad eylesin, ve sizin için cennetler yapsın, sizin için ırmaklar yapsın.
Ve sizi mallar ve oğullarla desteklesin, sizin için bahçeler var etsin ve ırmaklar akıtsın.
‘Sizi mallarla, oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin, sizin için ırmaklar var etsin.’
«Sizin mallarınızı, oğullarınızı da çoğaltır, size bağlar, bostanlar verir, size ırmaklar akıtır».
Sizi, mallar ve oğullarla desteklesin; sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın.
مَّا لَكُمۡ لَا تَرۡجُونَ لِلَّهِ وَقَارٗا ١٣
Neye siz ummazsınız Allah için bir vakar.
Ne oluyorsunuz ki siz, büyüklüğü Alla'a yakıştıramıyorsunuz?
‘Size ne oluyor da Allah için bir vakar (saygınlık, büyüklük) ummuyorsunuz?’
«Ne oluyor size ki Allahın, sizi bir vekaar (ve şeref saahibi yapmasını) emel edinmezsiniz»?
Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz.
وَقَدۡ خَلَقَكُمۡ أَطۡوَارًا ١٤
Yaratmış iken o sizi tavır tavır bu tavra kadar.
Halbuki O; sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır.
‘Hâlbuki, O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır.’
«Halbuki O, sizi hakıykat türlü türlü tavırlar (haller) le yaratmışdır».
Oysa sizi merhalelerden geçirerek O yaratmıştır.