بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ثُمَّ ٱلۡجَحِيمَ صَلُّوهُ ٣١
Sonra ancak Cahîme yaslayın onu.
Sonra cehenneme salın onu.
“Sonra onu cehenneme atın.”
«Sonra onu o alevli ateşe atın».
Sonra cehenneme sallayın onu.
ثُمَّ فِي سِلۡسِلَةٖ ذَرۡعُهَا سَبۡعُونَ ذِرَاعٗا فَٱسۡلُكُوهُ ٣٢
Sonra bir zincirde, ki boyu yetmiş arşın, yollayın onu.
Sonra da onu, boyu yetmiş arşın olan zincire vurun.
“Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.”
«(Bundan) sonra da onu, yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde, oraya sokun».
Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu!
إِنَّهُۥ كَانَ لَا يُؤۡمِنُ بِٱللَّهِ ٱلۡعَظِيمِ ٣٣
Çünkü o Allahu azîmüşşana inanmıyordu.
Çünkü o, yüce Allah'a inanmazdı.
“Çünkü o, azamet sahibi Allah’a iman etmiyordu.”
«Çünkü o, O büyük Allaha inanmazdı».
Çünkü o Büyük Allah'a inanmıyordu.
وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلۡمِسۡكِينِ ٣٤
Ve fukaranın yiyeceğine hiç bakmıyordu.
Ve yoksulu doyurmaktan hoşlanmazdı. 69
“Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu.”
«(kendisi) yoksula yemek (yedirmek şöyle dursun, başkalarını da) vermiye teşvıyk etmezdi»,
Yoksulu doyurmaya önayak olmazdı.»
فَلَيۡسَ لَهُ ٱلۡيَوۡمَ هَٰهُنَا حَمِيمٞ ٣٥
Bu gün de ona yok kanı sıcak bir hısım.
Onun için bugün burada kendisine bir acıyan yoktur.
“Bu sebeple, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur.”
«Onun için bugün burada kendisine (acıyacak) hiçbir yakın (ve dost) yokdur».
Bugün onun için candan bir dost yoktur.
وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنۡ غِسۡلِينٖ ٣٦
Ne de bir taam, bir "gıslîn" den başka.
Ğıslin'den başka yiyecek de yoktur.
“Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.”
«Ğıslîn» den başka yiyecek de yokdur,
İrinden başka yiyecek yoktur.
لَّا يَأۡكُلُهُۥٓ إِلَّا ٱلۡخَٰطِـُٔونَ ٣٧
Ki onu kimse yemez hatâkâr canîlerden başka.
Onu ancak günahkarlar yer.
Onu günahkârlardan başkası yemez.”
«Ki onu (bilerek) hataa eden (kâfir) lerden başkası yemez».
Onu (bile bile) hata işleyenlerden başkası yemez.
فَلَآ أُقۡسِمُ بِمَا تُبۡصِرُونَ ٣٨
Artık yok, kasem ederimki gördüklerinize.
Görebildiğinize yemin ederim ki;
(38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
(38-39) (Demek ki iş müşriklerin sandığı gibi değildir, zaahirdir). Neler görüyor, neler görmüyorsanız (onların hepsine) andederim ki,
Yoo yemin ederim; gördüklerinize
وَمَا لَا تُبۡصِرُونَ ٣٩
Ve görmediklerinize.
Ve göremediklerinize de;
(38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
(38-39) (Demek ki iş müşriklerin sandığı gibi değildir, zaahirdir). Neler görüyor, neler görmüyorsanız (onların hepsine) andederim ki,
Ve görmediklerinize ki,
إِنَّهُۥ لَقَوۡلُ رَسُولٖ كَرِيمٖ ٤٠
O hiç şüphesiz kerîm bir Resul’ün getirdiği sözdür.
Muhakkak o; şerefli bir elçinin kat'i sözüdür.
(38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
Muhakkak o (Kur'an) Allah indinde çok şerefli peygamberin katî sözüdür.
O (Kur'an), elbette şerefli bir peygamberin sözüdür.
وَمَا هُوَ بِقَوۡلِ شَاعِرٖۚ قَلِيلٗا مَّا تُؤۡمِنُونَ ٤١
Ve o bir şâir sözü değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz.
Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz?
O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!
O, bir şâir sözü değildir. Ne az inanır (adamlar) sınız siz!
O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!