بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

مَا ٱلْحَآقَّةُ ﴿٢

Nedir o muhakkak gerçekleşecek olan

— Seyyid Kutub

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْحَآقَّةُ ﴿٣

O gerçekleşecek olanı sana bildiren nedir?

— Seyyid Kutub

كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌۢ بِٱلْقَارِعَةِ ﴿٤

Semûd ve Âd, mutlaka patlak verecek olan kıyameti yalan saydılar.

— Seyyid Kutub

فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُواْ بِٱلطَّاغِيَةِ ﴿٥

Böylece Semûd korkunç bir sesle yıkıma uğratıldı.

— Seyyid Kutub

وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُواْ بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ ﴿٦

Âd'a gelince onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile yıkıma uğratıldı.

— Seyyid Kutub

سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَٰنِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى ٱلْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَىٰ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ ﴿٧

Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin onların üzerine musallat etti. Öyle ki, o kavmi, orada içi kof hurma kütükleriymiş gibi onların çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.

— Seyyid Kutub

فَهَلْ تَرَىٰ لَهُم مِّنۢ بَاقِيَةٍ ﴿٨

Şimdi onlardan hiç arta kalan görüyor musun?

— Seyyid Kutub

وَجَآءَ فِرْعَوْنُ وَمَن قَبْلَهُۥ وَٱلْمُؤْتَفِكَٰتُ بِٱلْخَاطِئَةِ ﴿٩

Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler o hata ile geldiler.

— Seyyid Kutub

فَعَصَوْاْ رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَّابِيَةً ﴿١٠

Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.

— Seyyid Kutub

إِنَّا لَمَّا طَغَا ٱلْمَآءُ حَمَلْنَٰكُمْ فِى ٱلْجَارِيَةِ ﴿١١

Sular kabarınca biz sizi akıp giden (gemide) taşıdık ki;

— Seyyid Kutub

لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَآ أُذُنٌ وَٰعِيَةٌ ﴿١٢

Onu size bir ibret yapalım ve belleyen kulaklar onu bellesin.

— Seyyid Kutub

AYARLAR