بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

يَتَنَٰزَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَّا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ ﴿٢٣

Orada bir peymâne çekiştirirler ki ne bir saçmalama vardır onda ne bir günaha sokma.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada öyle bir kadehi devrederler ki; onda, bir saçmalama ve günaha sokma yoktur.

— İbni Kesir

Orada, (içilince) boş söz söyletmeyen, günah işletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaştırırlar.

— Diyanet İşleri

Orada birbirleriyle öyle kadeh çekişirler ki! Onda ne bir saçmalama, ne de bir günâha sokma yokdur.

— Hasan Basri Çantay

Orada bir kadehi kapışırlar fakat onda ne saçmalama vardır, ne de günaha sokma.

— Seyyid Kutub

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَّكْنُونٌ ﴿٢٤

Bırıl bırıl da üzerlerine döner kendilerine mahsus hizmetciler, sanki sadeflerinde saklı inciler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sedefleri içinde gizlenmiş inci gibi civanlar da kendileri için etraflarında döner.

— İbni Kesir

Hizmetlerine verilmiş, kabuğunda saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar.

— Diyanet İşleri

O sadefleri içinde gizlenmiş inci gibi civanlar da kendilerine (hizmet için) etraflarında döner (ler).

— Hasan Basri Çantay

Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar.

— Seyyid Kutub

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَآءَلُونَ ﴿٢٥

Ve bazısı bazısına dönmüş soruşuyorlardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Birbirlerine dönüp sorarlar:

— İbni Kesir

Birbirlerine dönüp (“Ne iyilik yaptınız da bu nimetlere ulaştınız?” diye) sorarlar.

— Diyanet İşleri

(Ehl-i cennet) birbirine yönelib (hallerini ve amellerini) soruşdururlar,

— Hasan Basri Çantay

Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:

— Seyyid Kutub

قَالُوٓاْ إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِىٓ أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ ﴿٢٦

Demektedirler: evet biz bundan evvel ilimizde korkular içinde idik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Derler ki: Gerçekten biz, bundan önce ailelerimiz arasında korku içindeydik.

— İbni Kesir

Derler ki: “Şüphesiz daha önce biz, ailemiz içinde yaşarken (Allah’a isyandan) korkardık.”

— Diyanet İşleri

(Şöyle) diyerek: «Biz hakıykat bundan evvel (dünyâda) ailelerimiz içinde (aakıbetimizden) korkanlardık».

— Hasan Basri Çantay

Derler ki: «Daha önce biz, ailemiz içinde korkardık.»

— Seyyid Kutub

فَمَنَّ ٱللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَىٰنَا عَذَابَ ٱلسَّمُومِ ﴿٢٧

Bakınız Allah bize lûtf etti ve bizleri o semûm azâbından korudu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah; bize, lutfetti de bizi gözeneklere işleyen o Semum azabından korudu.

— İbni Kesir

“Allah da bize lütfetti ve bizi iliklere işleyen cehennem azabından korudu.”

— Diyanet İşleri

«İşte Allah bize (mağfiret ve rahmetini) lûtfetdi. Bizi sâm yeli azabından korudu».

— Hasan Basri Çantay

Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azabtan korudu.

— Seyyid Kutub

إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْبَرُّ ٱلرَّحِيمُ ﴿٢٨

Evet biz bundan evvel ona duâ ediyor korumasını istiyorduk, hakikat o öyle keremkâr öyle Rahim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten biz, bundan önce de O'na dua ediyorduk. Muhakkak ki O'dur O Berr, Rahim.

— İbni Kesir

“Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Şüphesiz O, iyilik edendir, çok merhametlidir.”

— Diyanet İşleri

«Gerçek biz bundan evvel (müvahhid olarak) Ona ibâdet ediyorduk. Şübhesiz ki O, (evet) O, (va'dinde saadık) ihsanı bol, çok esirgeyicidir».

— Hasan Basri Çantay

Biz bundan önce yalnız O'na yalvarırdık. Çünkü iyilik eden, esirgeyen O'dur O.

— Seyyid Kutub

فَذَكِّرْ فَمَآ أَنتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ ﴿٢٩

O halde vaaz-u tezkire devam et, çünkü sen, Rabbi’nin nimeti hakkı için, ne kâhinsin ne de mecnun.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sen; öğüt ver. Rabbının nimeti sayesinde sen; ne bir kahinsin, ne de bir deli.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) O hâlde, sen öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde, sen ne bir kâhinsin, ne de bir deli.

— Diyanet İşleri

(Habîbim) sen hemen öğüt vermekde devam et. Öyle ya, sen Rabbinin ni'meti sayesinde ne bir kâhin, ne de bir mecnun değilsin.

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin.

— Seyyid Kutub

أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَّتَرَبَّصُ بِهِۦ رَيْبَ ٱلْمَنُونِ ﴿٣٠

Yoksa "bir şâir biz ona zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetiyoruz" mu diyorlar?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa derler mi ki: Şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz.

— İbni Kesir

Yoksa onlar, “O bir şairdir; onun, zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz” mu diyorlar?

— Diyanet İşleri

Yoksa «(O), bir şâirdir, biz onun, zamanın felâketli haadiseleri (ne çarpılması) nı gözetliyoruz» mu diyorlar?

— Hasan Basri Çantay

Yoksa onlar: «Muhammed bir şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz» mu diyorlar?

— Seyyid Kutub

قُلْ تَرَبَّصُواْ فَإِنِّى مَعَكُم مِّنَ ٱلْمُتَرَبِّصِينَ ﴿٣١

De ki: gözetin çünkü ben de sizinle gözetenlerdenim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözleyenlerdenim.

— İbni Kesir

Onlara de ki: “Bekleyin. Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Bekleyin. Çünkü ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim».

— Hasan Basri Çantay

De ki: «Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlemekteyim.»

— Seyyid Kutub

أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَٰمُهُم بِهَٰذَآۚ أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ ﴿٣٢

Yoksa onlara bunu (bu tenakuzu) akılları mı emrediyor? Yoksa azgın bir kavim midirler?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunu kendilerine akılları mı buyuruyor, yoksa onlar, azgın bir kavim midirler?

— İbni Kesir

Bunu kendilerine akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?

— Diyanet İşleri

Yahud bunu kendilerine akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgınlar güruhu mudur?

— Hasan Basri Çantay

Onların akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir topluluk mudur?

— Seyyid Kutub

أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُۥۚ بَل لَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٣٣

Yoksa onu (o Kur'an’ı) kendisi uydurmakta mı diyorlar? Hayır kendileri inanmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa; onu kendisi uydurdu mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler.

— İbni Kesir

Yoksa “O Kur’an’ı kendisi uydurup söyledi” mi diyorlar? Hayır, (sırf inatlarından dolayı) iman etmiyorlar.

— Diyanet İşleri

Yahud onu kendisi mi uydurub söyledi diyorlar? Hayır, onlar îman etmezler.

— Hasan Basri Çantay

Yoksa «Onu uydurdu» mu diyorlar? Hayır, onlar inanmıyorlar.

— Seyyid Kutub

AYARLAR