بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَٰبًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِـُٔونَ ﴿٣٤

Ve odalarına kapılar ve üzerlerine kurulacakları koltuklar kanepeler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Evlerinin kapılarını ve üzerlerine yaslanacakları kerevetleri de,

— İbni Kesir

(34-35) Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O’na karşı gelmekten sakınanlarındır.

— Diyanet İşleri

odalarının kapılarını, üzerine yaslanacakları tahtları hep gümüşden yapardık!

— Hasan Basri Çantay

Evlerinin kapılarını ve üzerlerine yaslanacakları koltukları da hep gümüşten yapardık.

— Seyyid Kutub

وَزُخْرُفًاۚ وَإِن كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَٰعُ ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَاۚ وَٱلْءَاخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ ﴿٣٥

Ve altın ziynetler yapardık ve doğrusu bütün bunlar dünya hayatın geçici metaı, Rabbi’nin indinde ahiret ise korunan müttekîler içindir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Altına boğardık. Bunların hepsi sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise; Rabbının katında müttakiler içindir.

— İbni Kesir

(34-35) Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O’na karşı gelmekten sakınanlarındır.

— Diyanet İşleri

(Onları) altın zînetler (e boğardık). Bunların hepsi dünyâ hayâtının geçici metâından başka şeyler değildir. Âhiret (seâdeti) ise Rabbinin indinde (ancak küfür ve meâsîden) kaçınanlara mahsusdur.

— Hasan Basri Çantay

ve nice süsler verirdik. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçici malından ibarettir. Ahiret nimeti ise, Rabbinin katında, Allah'ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur.

— Seyyid Kutub

وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ ٱلرَّحْمَٰنِ نُقَيِّضْ لَهُۥ شَيْطَٰنًا فَهُوَ لَهُۥ قَرِينٌ ﴿٣٦

Ve her kim Rahman’ın zikrinden teâmî ederse biz ona bir şeytan sardırırız artık o ona arkadaştır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kim, Rahman'ın zikrinigörmezlikten gelirse; Biz, ona şeytanı musallat ederiz.

— İbni Kesir

Kim, Rahmân’ın Zikri’ni görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur.

— Diyanet İşleri

Kim O çok esirgeyici (Allah) ın zikrinden göz yumarsa biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık bu, onun (ayrılmaz) bir arkadaşıdır.

— Hasan Basri Çantay

Kim Rahman'ın Kur'an'ından yüz çevirirse ona, bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur.

— Seyyid Kutub

وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ ٱلسَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ ﴿٣٧

Ve her halde onlar onları yoldan çıkarırlar, onlar ise onları doğru sanırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki onlar da bunları yoldan çıkarırlar. Bunlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.

— İbni Kesir

Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.

— Diyanet İşleri

Şübhesiz ki bunlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin hidâyete erdirilmiş olduklarını sanırlar.

— Hasan Basri Çantay

O şeytanlar bunları doğru yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar.

— Seyyid Kutub

حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَنَا قَالَ يَٰلَيْتَ بَيْنِى وَبَيْنَكَ بُعْدَ ٱلْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ ٱلْقَرِينُ ﴿٣٨

Nihayet bize geldiği vakit ah, der: keşke benimle senin aranda iki maşrık buudu olsa idi! sen ne kötü arkadaşmışın.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet Bize gelince der ki: Keşki benimle senin aranda Doğu ile Batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı. Sen, ne kötü arkadaş imişsin.

— İbni Kesir

Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der.

— Diyanet İşleri

Nihayet o bize geldiği zaman dedi ki (der ki): «Keşki seninle benim aramda gün doğrusu ile gün batısı kadar uzaklık olsaydı! (Sen) ne kötü arkadaş (mışsın)»!

— Hasan Basri Çantay

O şeytanın dostu bize geldiği zaman arkadaşına: «Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı» der. Meğer ne kötü arkadaşmış.

— Seyyid Kutub

وَلَن يَنفَعَكُمُ ٱلْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِى ٱلْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿٣٩

Böyle demek bugün size hiç de faide vermez, çünkü zulmettiniz, hepiniz azâbda müştereksinizdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Zulmettiğiniz için, bugün pişmanlığın hiç bir faydası yoktur. Muhakkak ki azabda ortaksınız.

— İbni Kesir

Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir.

— Diyanet İşleri

(Bu temenniniz ve peşîmanlığınız bugün size asla fâide vermez. Çünkü (hepiniz) zulmetdiniz. Muhakkak siz de azâbda ortaklarsınız.

— Hasan Basri Çantay

İkiniz de zalim olduğunuz için bugün pişman olmanız size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz azapta ortaksınız.

— Seyyid Kutub

أَفَأَنتَ تُسْمِعُ ٱلصُّمَّ أَوْ تَهْدِى ٱلْعُمْىَ وَمَن كَانَ فِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ ﴿٤٠

O halde sen mi işittireceksin o sağırlara? Yâhud hidâyet edeceksin, o körlere ve açık bir dalâl içinde bulunanlara.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sen mi duyuracaksın o sağırlara? Körleri ve apaçık sapıklıkta olanları sen mi hidayete eriştireceksin?

— İbni Kesir

Sağırlara sen mi duyuracaksın; yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin?

— Diyanet İşleri

Artık (Habîbim) o sağırlara sen mi duyuracaksın? yahud o körlere, o apaçık bir sapıklık içinde bulunan kimselere (sen mi) hidâyet edeceksin?

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Sen mi sağırlara işittireceksin, yahut kör ve apaçık sapıklıkta olanı doğru yola ileteceksin?

— Seyyid Kutub

فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ ﴿٤١

Şu halde şayed biz seni alır götürür isek elbette onlardan intikam alacağız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Seni onlardan uzaklaştırsak da; muhakkak ki Biz, onlardan intikam alırız.

— İbni Kesir

Ya biz seni (bu dünyadan) alır götürürüz de, onlardan intikam alırız.

— Diyanet İşleri

Eğer seni herhalde (alır) götürürsek şübhe yok ki onlardan biz intikaam alıcılarızdır.

— Hasan Basri Çantay

Eğer biz seni alıp götürürsek (vefat ettirirsek) onlardan intikam alacağız.

— Seyyid Kutub

أَوْ نُرِيَنَّكَ ٱلَّذِى وَعَدْنَٰهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ ﴿٤٢

Yâhud onlara yaptığımız vaîdi sana gösterirsek şüphe yok ki biz ona da muktediriz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut da onlara vaadettiğimizi sana gösteririz. Çünkü Biz, onlara karşı gücü yetenleriz.

— İbni Kesir

Yahut da, onlara yaptığımız tehdidi sana gösteririz ki, bizim onlara gücümüz yeter.

— Diyanet İşleri

Yahud onlara va'd (ve tehdîd) etdiğimiz (azâb) ı (senin hayâtında) behemehal kendine göstereceğiz. Çünkü biz onların üstünde iktidar saahibleriyiz.

— Hasan Basri Çantay

Yahut onları tehdit ettiğimiz şeyi sana gösteririz. Bizim onlara gücümüz yeter.

— Seyyid Kutub

فَٱسْتَمْسِكْ بِٱلَّذِىٓ أُوحِىَ إِلَيْكَۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٤٣

Sen hemen o sana vahyolunana tutun muhakkak ki sen doğru bir yol üzerindesin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sen; sana vahyolunana sarıl. Muhakkak ki sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.

— İbni Kesir

Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.

— Diyanet İşleri

Binâen'aleyh sen, sana vahyolunan (Kur'an) a kuvvetle sarıl. Muhakkak ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin.

— Hasan Basri Çantay

Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Zira sen, dosdoğru yoldasın.

— Seyyid Kutub

وَإِنَّهُۥ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَۖ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ ﴿٤٤

Ve muhakkak ki o, hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride ondan mesul olacaksınız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu bu; sana ve kavmine bir öğüttür. Ondan sorguya çekileceksiniz.

— İbni Kesir

Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.

— Diyanet İşleri

Şübhe yok ki o (Kur'an) senin için de, kavmin için de kat'î bir şerefdir. Siz (ondan) mes'ûl olacaksınız.

— Hasan Basri Çantay

Doğrusu bu Kur'an sana ve ümmetine bir öğüttür, ondan sorumlu tutulacaksınız.

— Seyyid Kutub

AYARLAR