بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لِتَسۡتَوُۥاْ عَلَىٰ ظُهُورِهِۦ ثُمَّ تَذۡكُرُواْ نِعۡمَةَ رَبِّكُمۡ إِذَا ٱسۡتَوَيۡتُمۡ عَلَيۡهِ وَتَقُولُواْ سُبۡحَٰنَ ٱلَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُۥ مُقۡرِنِينَ ١٣
Ki sırtlarına kurulasınız, sonra üzerine kurulduğunuzda Rabbiniz’in nimetini anıp diyesiniz: tenzih o sübhâne ki bunu bize müsahhar kılmış, yoksa biz bunu yanaştıramazdık.
Ta ki bunların üzerine oturunca, Rabbınızın nimetini anarak: Bunları bize müsahhar kılan ne yücedir, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.
(12-14) O, bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve “Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz” diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.
(13-14) Tâki sırtlarında karaar kılasınız, sonra üzerlerine yerleşince (kalblerinizle) Rabbinizin ni'metini iyice düşünesiniz ve (dilinizle de) «Bunları bize râmeden Allahın şânı ne yücedir, münezzehdir. Yoksa biz bunlara güc yetiremezdik. Biz herhalde, ancak Rabbimize dönüb gidicileriz», diyesiniz.
Böylece onların sırtına binip, üzerlerine yerleşince, Rabbinizin nimetini anarak «Bunu bizim hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik» demeniz içindir.
وَإِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ ١٤
Ve her halde biz dönüp dolaşıp Rabb’imize varacağız.
Ve biz, şüphesiz Rabbımıza döneceğiz.
(12-14) O, bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve “Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz” diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.
(13-14) Tâki sırtlarında karaar kılasınız, sonra üzerlerine yerleşince (kalblerinizle) Rabbinizin ni'metini iyice düşünesiniz ve (dilinizle de) «Bunları bize râmeden Allahın şânı ne yücedir, münezzehdir. Yoksa biz bunlara güc yetiremezdik. Biz herhalde, ancak Rabbimize dönüb gidicileriz», diyesiniz.
Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz deyin.
وَجَعَلُواْ لَهُۥ مِنۡ عِبَادِهِۦ جُزۡءًاۚ إِنَّ ٱلۡإِنسَٰنَ لَكَفُورٞ مُّبِينٌ ١٥
Öyle iken tuttular kullarından ona bir cüz tasladılar, hakikat insan çok nankör, açık bir küfürbazdır.
Ama onlar; kullarından bir kısmını, O'nun bir parçası saydılar. İnsan, gerçekten apaçık bir nankördür.
Böyle iken (“melekler Allah’ın kızlarıdır” demek suretiyle) kullarından bir kısmını O’nun parçası saydılar. Şüphesiz insan apaçık bir nankördür.
(Böyle iken) kullarından kimi Ona bir cüz' isnâd etdiler. Hakıykat, insan açıkça küfürbazdır!
Böyle iken kafirler Allah'a çocuk isnad ettiler. İnsan gerçekten apaçık nankördür, gerçeği inkar eder.
أَمِ ٱتَّخَذَ مِمَّا يَخۡلُقُ بَنَاتٖ وَأَصۡفَىٰكُم بِٱلۡبَنِينَ ١٦
Yoksa o, yaratıp durduğu mahlûklarından kendine kızlar edindi de oğullarla imtiyazı size mi verdi?
Yoksa; Allah, yarattıkları arasından kızları kendisine alıp oğulları size mi ayırdı?
Yoksa, Allah, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de, oğulları size mi seçip ayırdı?
Yoksa O, yaratmakda olduklarının içinden (kendisine) kızlar edindi de oğlanları size mi ayırıb seçdi?!
Demek Allah, yarattıkları arasından kızları kendisine alıp da oğulları size verdi öyle mi?
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحۡمَٰنِ مَثَلٗا ظَلَّ وَجۡهُهُۥ مُسۡوَدّٗا وَهُوَ كَظِيمٌ ١٧
Halbuki içlerinden biri o Rahman’a fırlattığı mesel ile kendisi tebşir kılındığı vakit yüzü simsiyah oluyor da kederinden yutkunup yutkunup dolukuyor.
Ama Rahman'a isnad edilen kız evladla onlardan birisi müjdelenince; yüzü kapkara kesilir de öfkesinden yutkunur durur.
Onlardan biri, Rahmân’a örnek kıldığı (isnad ettiği kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, öfkesinden yüzü simsiyah kesilir.
Onlardan birine O çok esirgeyici (Allaha) isnâd etdiği bir benzerle müjde verildiği zaman o, gamla dolu ve ebkem bir halde, yüzü kapkara kesiliyor.
Fakat Rahman olan Allah'a isnad ettiği kız evlat kendilerinden birine müjdelenince, o kimsenin yüzü simsiyah kesilir, öfkesinden yutkunup durur.
أَوَمَن يُنَشَّؤُاْ فِي ٱلۡحِلۡيَةِ وَهُوَ فِي ٱلۡخِصَامِ غَيۡرُ مُبِينٖ ١٨
Ya o zînet içinde yetiştirilecek de muhasamaya gelince beceremiyecek olanı öyle mi?
Yoksa süs içinde yetiştirilip de mücadelede açık olmayanı mı?
Süs içerisinde (narin bir biçimde) yetiştirilen ve tartışmada (delilini erkekler gibi) açıklayamayanı mı Allah’a isnad ediyorlar?
(Onlar) süs içinde yetişdirilmekde olub da kendisi mücâdele (hüccetini) açıklamayan kişiyi mi (Allaha nisbet ediyorlar)?
Demek süs içinde yetiştirilerek mücadele gücü olmayanı mı Allah'a isnad ediyorsunuz?
وَجَعَلُواْ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةَ ٱلَّذِينَ هُمۡ عِبَٰدُ ٱلرَّحۡمَٰنِ إِنَٰثًاۚ أَشَهِدُواْ خَلۡقَهُمۡۚ سَتُكۡتَبُ شَهَٰدَتُهُمۡ وَيُسۡـَٔلُونَ ١٩
Rahmanın kulları olan melâikeyi de dişi yaptılar, yaradılışlarına şâhid mi idiler? Şehadetleri yazılacak ve sorguya çekilecekler.
Onlar; Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Yaratılışlarını mı görmüşler. Onların şehadetleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.
Onlar, Rahmân’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır.
Onlar, O çok esirgeyici (Allah) ın bizzat kulları olan melekleri de dişiler yapdılar! Onların yaratılışlarında hazır mı idiler?! Onların (bu yalan) sahicilikleri yazılacak, onlar sorguya çekileceklerdir.
Onlar Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışını mı gördüler? Onların bu şahidlikleri yazılacak ve sorguya çekilecekler.
وَقَالُواْ لَوۡ شَآءَ ٱلرَّحۡمَٰنُ مَا عَبَدۡنَٰهُمۗ مَّا لَهُم بِذَٰلِكَ مِنۡ عِلۡمٍۖ إِنۡ هُمۡ إِلَّا يَخۡرُصُونَ ٢٠
Bir de dediler ki Rahman dilese idi biz onlara tapmazdık, bu babda onların bir ilimleri yoktur sâde atıyorlar.
Ve derler ki: Eğer Rahman dilemiş olsaydı; biz, onlara ibadet etmezdik. Onların bu konuda bir bilgileri yoktur. Onlar, yalnız yalan söyleyip dururlar.
“Eğer Rahmân dileseydi, biz onlara kulluk etmezdik” dediler. Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
Dediler ki: «Eğer o çok esirgeyici (Allah) dileseydi biz bunlara tapmazdık». Onların buna dâir hiçbir bilgisi yokdur. Onlar yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
Ve derler ki: “Eğer Rahman dilemiş olsaydı biz onlara kulluk etmezdik.” Buna dair bir bilgileri yoktur onların. Onlar sadece vehimde bulunuyorlar.
أَمۡ ءَاتَيۡنَٰهُمۡ كِتَٰبٗا مِّن قَبۡلِهِۦ فَهُم بِهِۦ مُسۡتَمۡسِكُونَ ٢١
Yoksa biz onlara bundan evvel bir kitap vermişiz de ona mı tutunuyorlar?
Yoksa; daha önce onlara bir kitab verdik de ona mı tutunuyorlar?
Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar?
Yoksa biz kendilerine bu (Kur'an) dan evvel (iddialarına yer veren) bir kitab verdik de şimdi onlar buna mı tutunuculardır?
Yoksa bundan önce onlara bir kitab verdik de ona mı sarılıyorlar?
بَلۡ قَالُوٓاْ إِنَّا وَجَدۡنَآ ءَابَآءَنَا عَلَىٰٓ أُمَّةٖ وَإِنَّا عَلَىٰٓ ءَاثَٰرِهِم مُّهۡتَدُونَ ٢٢
Hayır, şöyle dediler: bizler, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, biz de onların izlerince giderek murada ereriz.
Hayır, dediler ki: Doğrusu biz, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve biz de onların izlerinden gitmekteyiz.
Hayır! Onlar sadece, “Şüphesiz biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk ve biz onların izlerinden gitmekteyiz” dediler.
Bil'akis (şöyle) dediler: «Gerçek biz atalarımızı bir ümmet (bir dîn) üzerinde bulduk. Biz de hakîkaten onların izleri üstünden doğruya erdirilmişleriz».
Hayır! Sadece «Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz» dediler.
وَكَذَٰلِكَ مَآ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ فِي قَرۡيَةٖ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتۡرَفُوهَآ إِنَّا وَجَدۡنَآ ءَابَآءَنَا عَلَىٰٓ أُمَّةٖ وَإِنَّا عَلَىٰٓ ءَاثَٰرِهِم مُّقۡتَدُونَ ٢٣
Yine böyle senden evvel hangi memlekette bir nezîr gönderdikse onun refahlı takımı demişti ki: bizler atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk biz de onların izlerine uyarız.
Senden önce de hangi kasabaya bir uyarıcı gönderdiysek; o kasabanın varlıklıları sadece dediler ki: Doğrusu biz, babalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve biz de onların izlerine uymaktayız.
İşte böyle, biz senden önce hiçbir memlekete bir uyarıcı göndermedik ki, oranın şımarık zenginleri, “Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz” demiş olmasınlar.
Senden evvel her hangi bir memlekete fena akıbetleri haber verici hiçbir peygamber göndermedik ki ille oranın refah erbabı da böylece «Gerçek biz atalarımızı bir ümmet (bir dîn) üzerinde bulduk. Biz de hakîkaten onların izlerine uymuşlarız» demiş (ler) dir.
İşte böyle senden önce hangi memlekete uyarıcı gönderdiysek, mutlaka oranın ileri gelen zenginleri: «Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız» dediler.