بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَٰنَ وَأَلْقَيْنَا عَلَىٰ كُرْسِيِّهِۦ جَسَدًا ثُمَّ أَنَابَ ﴿٣٤

Celâlim Hakk’ı için Süleyman’a bir fitne de verdik ve tahtının üstüne bir cesed bıraktık sonra tevbe ile rücu etti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, Süleyman'ı denemiştik. Tahtının üstüne bir ceset attık. Sonra eski haline döndü.

— İbni Kesir

Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi.

— Diyanet İşleri

Andolsun biz, Süleymanı imtihan da etdik: Tahtının üstüne bir cesed bırakıverdik. (Nice günlerden) sonra o, yine (eski haaline) döndü.

— Hasan Basri Çantay

Andolsun, Süleyman'ı denedik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık, sonra O, yine eski haline döndü.

— Seyyid Kutub

قَالَ رَبِّ ٱغْفِرْ لِى وَهَبْ لِى مُلْكًا لَّا يَنۢبَغِى لِأَحَدٍ مِّنۢ بَعْدِىٓۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْوَهَّابُ ﴿٣٥

Ya Rab! bana mağrifet buyur ve bana öyle bir mülk bağışla ki ardımdan kimseye yaraşmasın, şüphesiz sensin bütün dilekleri veren vehhab sen, dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Rabbım; bağışla beni. Ve bana öyle bir mülk ver ki; benden sonra hiç bir kimse ulaşamasın. Muhakkak ki en çok bağışta bulunan Sensin, Sen.

— İbni Kesir

Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” dedi.

— Diyanet İşleri

Dedi ki: «Ey Rabbim, beni yarlığa. Bana öyle bir mülk (-ü saltanat) ver ki o, benden başka hiçbir kimseye lâyık olmasın. Şübhesiz bütün muradları ihsan eden Sensin, Sen».

— Hasan Basri Çantay

Süleyman: «Rabb'im! Beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Sen şüphesiz daima bağışta bulunansın» dedi.

— Seyyid Kutub

فَسَخَّرْنَا لَهُ ٱلرِّيحَ تَجْرِى بِأَمْرِهِۦ رُخَآءً حَيْثُ أَصَابَ ﴿٣٦

Bunun üzerine ona rüzgârı müsahhar ettik, emriyle istediği yere yumuşacık cereyan ederdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine Biz de rüzgarı emrine verdik. Emri ile istediği yere kolayca giderdi.

— İbni Kesir

Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.

— Diyanet İşleri

Bunun üzerine biz de ona rüzgârı müsahhar etdik ki bu, onun emriyle, onun dilediği yere yumuşacık akar giderdi.

— Hasan Basri Çantay

Bunun üzerine Süleyman'ın buyruğu ile istediği yere kolayca giden rüzgârı emrine verdik.

— Seyyid Kutub

وَٱلشَّيَٰطِينَ كُلَّ بَنَّآءٍ وَغَوَّاصٍ ﴿٣٧

Şeytanları da: bütün benna' ve gavvas.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şeytanları da. Her bina ustasını ve dalgıcı da.

— İbni Kesir

(37-38) Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik.

— Diyanet İşleri

Şeytanları (onlardan) her bina ustasını, her dalgıcı,

— Hasan Basri Çantay

Bina ustalarını ve dalgıçlık yapan şeytanları da emrine verdik.

— Seyyid Kutub

وَءَاخَرِينَ مُقَرَّنِينَ فِى ٱلْأَصْفَادِ ﴿٣٨

Ve daha diğerlerini bendlerde çatılı çatılı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Demir halkalarla bağlı diğerlerini de.

— İbni Kesir

(37-38) Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik.

— Diyanet İşleri

(Yine onlardan) bukağılarla bağlanmış olan diğerlerini de (emrine râm etdik).

— Hasan Basri Çantay

Demir zincirlere bağlı diğer yaratıkları da onun emrine verdik.

— Seyyid Kutub

هَٰذَا عَطَآؤُنَا فَٱمْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿٣٩

Bu işte, dedik: bizim atâmız artık diler kerem et, diler imsâk hesabı yok.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bu, bizim bağışımızdır. Artık ister hesabsızca ver, ister tut.

— İbni Kesir

“İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme” dedik.

— Diyanet İşleri

(Dedik ki:) «Bu, bizim vergimizdir. Artık (dilediğine) hesabsız ver, yahud tut (kıs)».

— Hasan Basri Çantay

İşte bizim bağışımız budur; «ister ver, ister tut, hesapsızdır» dedik.

— Seyyid Kutub

وَإِنَّ لَهُۥ عِندَنَا لَزُلْفَىٰ وَحُسْنَ مَـَٔابٍ ﴿٤٠

Ve şüphesiz ki ona huzurı izzetimizde bir yakınlık ve bir akibet güzelliği var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu katımızda onun için yüksek bir makam ve güzel bir netice vardır.

— İbni Kesir

Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.

— Diyanet İşleri

Şübhe yok ki indimizde onun mutlak bir yakınlığı ve dönüb geleceği yer güzelliği de vardır.

— Hasan Basri Çantay

Doğrusu onun, bizim yanımızda yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardı.

— Seyyid Kutub

وَٱذْكُرْ عَبْدَنَآ أَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُۥٓ أَنِّى مَسَّنِىَ ٱلشَّيْطَٰنُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ ﴿٤١

Kulumuz Eyyub’u da an, o vakit ki Rabb’ine şöyle nidâ etmişti: bak bana: meşakkat ve elem ile bana Şeytan dokundu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani Rabbına: Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi, diye seslenmişti.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyûb’u da an. Hani o, Rabbine, “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu” diye seslenmişti.

— Diyanet İşleri

Kulumuz Eyyubu da an. Hani o, Rabbine şöyle nida etmişdi: «Hakıykat, şeytan beni yorgunluğa (meşakkate) ve azaba (hastalığa) uğratdı.

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Kulumuz Eyyub'u da an. O Rabb'ine «Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi» diye seslenmişti.

— Seyyid Kutub

ٱرْكُضْ بِرِجْلِكَۖ هَٰذَا مُغْتَسَلٌۢ بَارِدٌ وَشَرَابٌ ﴿٤٢

Depren ayağınla, işte serin bir yıkanacak ve içecek dedik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Vur ayağını yere. İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su.

— İbni Kesir

Biz de ona, “Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su” dedik.

— Diyanet İşleri

Ayağınla vur (yere dedik). İşte hem yıkanacak, hem içecek soğuk (bir su).

— Hasan Basri Çantay

Biz de ona «Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su» dedik.

— Seyyid Kutub

وَوَهَبْنَا لَهُۥٓ أَهْلَهُۥ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنَّا وَذِكْرَىٰ لِأُوْلِى ٱلْأَلْبَٰبِ ﴿٤٣

Ve ona bütün ehlini ve beraberlerinde daha bir mislini bahşettik tarafımızdan bir rahmet olarak hem de bir dersi ibret temiz akıllar için.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Katımızdan bir rahmet, akıl sahipleri için de bir öğüt olmak üzere ona, ailesini ve onlarla birlikte olanların bir mislini lutfettik.

— İbni Kesir

Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik.

— Diyanet İşleri

Ona hem ehlini, hem onlarla beraber bir mislini, bizden bir rahmet ve temiz akıl saahibleri için de bir ibret olmak üzere, bağışladık.

— Hasan Basri Çantay

Ona bizden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ibret olarak ailesini ve onlarla beraber bir eş daha bağışladık.

— Seyyid Kutub

وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَٱضْرِب بِّهِۦ وَلَا تَحْنَثْۗ إِنَّا وَجَدْنَٰهُ صَابِرًاۚ نِّعْمَ ٱلْعَبْدُۖ إِنَّهُۥٓ أَوَّابٌ ﴿٤٤

Bir de al bir demet elinle de vur onunla hânis olma, hakikat biz onu sabırlı bulduk, ne güzel kul, hakikaten O bir evvabdır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eline bir demet sap al da onunla vur ve yemini bozma. Biz, onu gerçekten sabırlı bulmuştuk. Ne iyi kuldu. Muhakkak ki o, Allah'a yönelirdi.

— İbni Kesir

Şöyle dedik: “Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma.” Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.

— Diyanet İşleri

«Eline bir demet sap al da onunla vur. Yemîninde durmazlık etme» (dedik). Biz onu hakıykaten sabırlı bulduk. O, ne güzel kuldu! Hakıykat o, dâima (Allaha) dönen (bir zât) idi.

— Hasan Basri Çantay

Ey Eyyüb: «Eline bir demet sap al, onunla vur, yeminini bozma» demiştik. Gerçekten O çok sabırlı bir kulumuzdu, daima Allah'a yönelirdi

— Seyyid Kutub

AYARLAR