بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمۡ لَمُحۡضَرُونَ ١٢٧
O vakit onu tekzib ettiler, şüphesiz ki onlar da ıhzâr edildiler.
Fakat bunlar, onu yalanlamışlardı. Muhakkak ki onlar da cehenneme götürüleceklerdir.
Onu yalanladılar. Bu sebeple onlar (cehenneme) götürüleceklerdir.
Fakat bunlar onu tekzîb etdiler. Şübhesiz bunlar da elbette (cehenneme) ihzaaren getirilenlerdir.
Onu yalanladılar, bunun üzerine hepsi cehenneme götürülecekler.
إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلۡمُخۡلَصِينَ ١٢٨
Müstesnâ Allah’ın ihlâslı kulları.
Yalnız Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesna.
Ancak Allah’ın ihlâslı kulları başka.
Allahın ihlâsa erdirilmiş kulları (bunlardan) müstesna.
Yalnız Allah'a gönülden bağlı kulları bunun dışındadır.
وَتَرَكۡنَا عَلَيۡهِ فِي ٱلۡأٓخِرِينَ ١٢٩
Ona da sonrakilerde şunu bıraktık.
Sonrakiler arasında ona da bıraktık.
Sonradan gelenler içerisinde ona güzel bir ad bıraktık.
Biz ona sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler içinde (iyi bir nâm) bırakdık.
Sonra gelenler arasında ona iyi bir ün bıraktık.
سَلَٰمٌ عَلَىٰٓ إِلۡ يَاسِينَ ١٣٠
Selâm, ilyasîne.
Selam olsun İlyas'a.
İlyas’a selâm olsun.
(Bizden) selâm İlyâsa.
İlyas'a selâm olsun.
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ ١٣١
Biz böyle mükâfat ederiz işte muhsinîne.
İşte Biz, ihsan edenleri böyle mükafatlandırırız.
Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
Şübhe yok ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız.
İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.
إِنَّهُۥ مِنۡ عِبَادِنَا ٱلۡمُؤۡمِنِينَ ١٣٢
Çünkü O bizim mü'min kullarımızdan.
Muhakkak ki o, mü'min kullarımızdandı.
Çünkü o bizim mü’min kullarımızdandı.
Hakıykat o, mü'min kullarımdandı.
Çünkü O bizim mü'min kullarımızdandı.
وَإِنَّ لُوطٗا لَّمِنَ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ١٣٣
Şüphesiz Lût da mürselînden.
Muhakkak ki Lut da peygamberlerdendi.
Şüphesiz Lût da peygamberlerdendi.
Lût da gerçek ve şübhesiz gönderilmiş peygamberlerdendi.
Lût da gönderilen peygamberlerdendi.
إِذۡ نَجَّيۡنَٰهُ وَأَهۡلَهُۥٓ أَجۡمَعِينَ ١٣٤
Zira kurtardık onu ve bütün ehlini.
Hani Biz, onu ve ailesini topluca kurtarmıştık.
(134-135) Hani biz onu ve geride kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın (kâfir olan eşi) dışında bütün ailesini kurtarmıştık.
Hani biz hem onu, hem ehlini topdan kurtarmışdık.
Onu ve ailesini kurtardık.
إِلَّا عَجُوزٗا فِي ٱلۡغَٰبِرِينَ ١٣٥
Kalan bir karıdan başka batanlar içinde.
Geridekiler arasında kalan bir kocakarı müstesna.
(134-135) Hani biz onu ve geride kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın (kâfir olan eşi) dışında bütün ailesini kurtarmıştık.
(Azâbda) kalanlar içinde bırakılan bir koca karı müstesna idi.
Yalnız azaba uğrayanlar arasında kalan ihtiyar bir kadın hariç.
ثُمَّ دَمَّرۡنَا ٱلۡأٓخَرِينَ ١٣٦
Sonra diğerlerini tedmir eyledik.
Sonra diğerlerini yerle bir etmiştik.
Sonra da diğerlerini yok ettik.
Sonra biz diğerlerini kökünden helak etdik.
Sonra diğerlerini yok etmiştik.
وَإِنَّكُمۡ لَتَمُرُّونَ عَلَيۡهِم مُّصۡبِحِينَ ١٣٧
Ve siz elbette onlara uğrar ve üzerinden geçerseniz, sabahleyin.
Doğrusu siz, sabahleyin onlara uğrar üzerlerinden geçersiniz.
(137-138) Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
(137-138) Elbet siz de sabah ve akşam onlar (ın yurdların) a uğruyorsunuz. Haalâ akıllanmayacak mısınız?.
Ey insanlar! Sabahleyin onların yanından geçip gidiyorsunuz.