بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَيَضِيقُ صَدۡرِي وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِي فَأَرۡسِلۡ إِلَىٰ هَٰرُونَ ١٣
Ve göğsüm daralır, dilim açılmaz, onun için Harûna da risalet ver.
Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Bunun için Harun'a da elçilik ver.
“Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap).”
«Benim de göğsüm daralır, dilim açılmaz. Onun için Hâruuna (Cebrâili) gönder (ona da peygamberlik ver)».
Bu yüzden canım sıkılır ve öfkemden dilim tutulur. Onun için Harun'a da peygamberlik görevi ver.
وَلَهُمۡ عَلَيَّ ذَنۢبٞ فَأَخَافُ أَن يَقۡتُلُونِ ١٤
Hem onlara üzerinde bir günah var, ondan dolayı korkarım ki hemen beni öldürürler.
Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Korkarım ki beni öldürürler
“Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım.”
«Hem onların benim aleyhimde bir suç (da'vaları) da var. Bundan dolayı beni öldürmelerinden korkarım».
Hem onların bana isnat ettikleri bir suç var, bu gerekçe ile beni öldürürler diye korkuyorum.
قَالَ كـَلَّاۖ فَٱذۡهَبَا بِـَٔايَٰتِنَآۖ إِنَّا مَعَكُم مُّسۡتَمِعُونَ ١٥
Hayır, buyurdu: haydi ikiniz bir, âyetlerimizle gidin, her halde biz sizinle beraberiz, dinliyoruzdur.
Buyurdu ki: Hayır, ikiniz ayetlerimizle gidin. Muhakkak Biz, sizinle beraber dinleyicilerdeniz.
Allah dedi ki, “Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.”
(Allah) dedi: «Hayır. İkiniz de âyetlerimizle gidin. Şübhesiz ki biz sizinle beraberiz, (her şey'i) işidiciyiz».
Allah dedi ki; «Hayır, korkma, İkiniz birlikte ayetlerimizle gidiniz. Biz sizinle birlikteyiz ve söylenecek her sözü işitiriz.»
فَأۡتِيَا فِرۡعَوۡنَ فَقُولَآ إِنَّا رَسُولُ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ١٦
Haydin Firavun’a varın da deyin : inan biz, Rabb’ül-aleminin resulüyüz.
Firavun'a varın, deyin ki: Biz, alemlerin Rabbının peygamberleriyiz.
“Firavun’a gidin ve deyin: “Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz”,
(16-17) «Haydi Fir'avna gidin de: — Biz, israil oğullarını beraberimizde yollayasın diye aalemlerin Rabbinin gönderdiği gerçek (iki) peygamberiz» deyin.
Firavun'un yanına vararak ona deyiniz ki; «Biz bütün alemlerin Rabb'i olan Allah'ın peygamberiyiz.
أَنۡ أَرۡسِلۡ مَعَنَا بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ ١٧
Ben-î İsraili bizimle beraber salıver.
İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.
“İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.”
(16-17) «Haydi Fir'avna gidin de: — Biz, israil oğullarını beraberimizde yollayasın diye aalemlerin Rabbinin gönderdiği gerçek (iki) peygamberiz» deyin.
İsrailoğullarının bizimle birlikte buradan ayrılmalarına izin ver.
قَالَ أَلَمۡ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدٗا وَلَبِثۡتَ فِينَا مِنۡ عُمُرِكَ سِنِينَ ١٨
Â, dedi: seni çocukken bizde büyütmedik mi? hem bizde ömründen senelerce kaldın.
Dedi ki: Çocukken biz, seni yanımıza alıp büyütmedik mi? Ve sen, hayatının bir çok yılllarını aramızda geçirdin.
Firavun, şöyle dedi: “Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.”
(Fir'avn) dedi ki: «Biz seni yeni doğmuş (bir çocuk) ken içimizde büyütmedik mi? Sen ömründen bir hayli seneler bizim aramızda kalmadın mı»?
Firavun dedi ki: «Biz seni çocukken yanımıza alarak büyütmedik mi? Ömrünün birçok yılını aramızda geçirmedin mi?»
وَفَعَلۡتَ فَعۡلَتَكَ ٱلَّتِي فَعَلۡتَ وَأَنتَ مِنَ ٱلۡكَٰفِرِينَ ١٩
Hem de o yaptığın fiîli yaptın, o halde sen o nankör kâfirlerdensin.
Ve yapacağın işi de yaptın. Sen nankörlerdensin.
“(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin.”
«O yapdığın fi'li de sen işledin. Sen nankörlerdensin».
Sonunda o ağır suçu işledin. Sen o sırada bir kafirdin.
قَالَ فَعَلۡتُهَآ إِذٗا وَأَنَا۠ مِنَ ٱلضَّآلِّينَ ٢٠
O vakit, dedi: o fiîli yaptım şaşkınlardandım.
Dedi ki: Ben, onu yaptım, ama o zaman şaşkınlardandım.
Mûsâ, şöyle dedi: “Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir hâlde iken (istemeyerek) yaptım.”
(Muusâ) dedi: «Ben bunu o vakit bilmezlerden olarak yapdım».
Musa dedi ki: «O suçu işlediğim sırada ben henüz doğru yolu bulmuş değildim.
فَفَرَرۡتُ مِنكُمۡ لَمَّا خِفۡتُكُمۡ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكۡمٗا وَجَعَلَنِي مِنَ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ٢١
Onun üzerine vaktâki sizden korktum, içinizden kaçtım, derken Rabbim bana hüküm ihsan buyurdu ve Ben-î mürselinden kıldı.
Bu yüzden sizden korktuğum için kaçtım. Sonra Rabbım bana hüküm ihsan etti ve beni peygamberlerden kıldı.
“Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı.”
«Sizden korkunca da hemen içinizden (bırakıb) kaçdım. Nihayet Rabbim bana bir hüküm verdi ve beni peygamberlerden yapdı».
Bu yüzden sizden korkunca yanınızdan kaçtım. Sonra Rabb'im bana hikmet bağışlayarak beni peygamberlerinden biri yaptı.
وَتِلۡكَ نِعۡمَةٞ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنۡ عَبَّدتَّ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ ٢٢
O başıma kakdığın bir nimet de Ben-î İsraili kul, köle edinmiş olmandır.
İşte, başıma kaktığın o nimet, İsrailoğullarını köle ettiğin içindir.
“Senin başıma kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir.”
«Bana karşı imtinân etdiğin (başıma kakdığın) o ni'met, Isrâîl oğullarını kendine kul (köle) edindiğin içindi».
O nimet diye başıma kaktığın şey israiloğullarını köleleştirmenin sonucudur.»
قَالَ فِرۡعَوۡنُ وَمَا رَبُّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٢٣
Firavun, Rabb’ül-âlemin de nedir? dedi.
Firavun: Alemlerin Rabbı da nedir? dedi.
Firavun, “Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi.
Fir'avn dedi ki: «Aalemlerin Rabbi (dediğin) nedir»?
Firavun, «alemlerin Rabb'i dediğin nedir?» dedi.