بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لَّا جُنَاحَ عَلَيۡكُمۡ إِن طَلَّقۡتُمُ ٱلنِّسَآءَ مَا لَمۡ تَمَسُّوهُنَّ أَوۡ تَفۡرِضُواْ لَهُنَّ فَرِيضَةٗۚ وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى ٱلۡمُوسِعِ قَدَرُهُۥ وَعَلَى ٱلۡمُقۡتِرِ قَدَرُهُۥ مَتَٰعَۢا بِٱلۡمَعۡرُوفِۖ حَقًّا عَلَى ٱلۡمُحۡسِنِينَ ٢٣٦
Eğer kadınları kendilerine el sürmeden veyahud bir mehir kesmeden boşadınızsa olmaz değil şu kadar ki onları müstefid edin, eli geniş olan kaderince, eli dar olan da kaderince ve güzellikle bir müt'a verin, bu, muhsinler üzerine borc bir haktır.
Temas etmediğiniz veya bir mehir kesmediğniz kadınları boşamışsanız, size vebal yoktur. Şu kadar ki, zengin olan kudretince, darda bulunan da halince ma'ruf bir fayda ile onları faydalandırmalıdır. Bu, iyilik edenlerin üzerine bir borçtur.
Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. (Bu durumda) -eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt’a verin. Bu, iyilik yapanlar üzerinde bir borçtur.
Kendileriyle temas etmediğiniz, yahud kendilerine bir mehir ta'yin eylemediğiniz kadınları boşamışsanız (bunda) üzerinize vebal yokdur. Onları — zengin olan (ınız) kudretince, darda bulunan (ınız) da haalince (olmak üzere) — ma'ruf bir fâide ile fâidelendiriniz. Bu, iyilik etmek şiaarında bulunanların üzerine bir borcdur.
Kadınlara el sürmeden ya da mehirlerini belirlemeden onları boşamanızın bir sakıncası yoktur. Fakat eli geniş olan kendi gücüne göre ve eli dar olan da kendi gücüne göre olmak üzere onlara geleneklere uygun bir hediye verin. Bu, iyilikseverler için bir borçtur.
وَإِن طَلَّقۡتُمُوهُنَّ مِن قَبۡلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدۡ فَرَضۡتُمۡ لَهُنَّ فَرِيضَةٗ فَنِصۡفُ مَا فَرَضۡتُمۡ إِلَّآ أَن يَعۡفُونَ أَوۡ يَعۡفُوَاْ ٱلَّذِي بِيَدِهِۦ عُقۡدَةُ ٱلنِّكَاحِۚ وَأَن تَعۡفُوٓاْ أَقۡرَبُ لِلتَّقۡوَىٰۚ وَلَا تَنسَوُاْ ٱلۡفَضۡلَ بَيۡنَكُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٌ ٢٣٧
Ve eğer onları kendilerine el sürmeden boşar da mehir kesmiş bulunursanız o vakit borc o kesdiğiniz miktarın yarısıdır megerki kadınlar afvetsinler veya nikâhın düğümü elinde bulunan erkek afvetsin, erkekler! sizin afvetmeniz takvaya daha yakındır, aranızdaki fazlı unutmayın şüphesiz ki Allah her ne yaparsanız görür.
Bir mehir kestiğniz takdirde temas etmeden önce onları boşarsanız; kestiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Meğer, kendilerini bağışlamış veya nikah düğümü elinde bulunan kimse bağışlamış ola. Bağışlamanız, takvaya daha yakındır. Aranızdaki fazileti unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptığınız şeyleri görendir.
Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Ancak kadının, ya da nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka. Bununla birlikte (ey erkekler), sizin vazgeçmeniz takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
Eğer siz onları kendilerine temas etmeden önce boşar, (fakat daha evvelden) onlara bir mehir ta'yin etmiş bulunursanız, o halde ta'yîn etdiğiniz (o mehr) in yarısı onlarındır. Meğer ki kendileri vazgeçmiş olsunlar, yahud nikâh düğümü elinde bulunan kimse bağış yapmış olsun. (Ey erkekler) sizin bağışlamanız takvaâya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü unutmayın. Şübhesiz Allah, ne yaparsanız hakkıyle görücüdür.
Eğer kadınların mehirlerini belirler de onları el sürmeden boşarsanız, kendilerinin ya da nikâhlarını akdetmeye yetkili erkeğin bağışlaması durumu dışında belirlediğiniz mehrin yarısını ödemeniz gerekir. Bağışlamanız (mehrin tamamını bırakmanız) takvaya daha yakındır. Birbirinize karşı erdemliği unutmayın. Hiç şüphesiz ne yaparsanız Allah onu görür.
حَٰفِظُواْ عَلَى ٱلصَّلَوَٰتِ وَٱلصَّلَوٰةِ ٱلۡوُسۡطَىٰ وَقُومُواْ لِلَّهِ قَٰنِتِينَ ٢٣٨
Namazlara dikkat edin hele orta namaza, ve kalkın Allah için dıvan durun.
Namazlara ve orta namaza devam edin. Ve Allah'ın divanına huşu ile durun.
Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun.
Namazlara ve orta namaza (vakıflarında rükünleri ve şartları ile) devam edin. Allahın (dîvanına) tam huşu' ve taatle durun.
Namazlara ve orta namaza devam edin, namaza, Allah 'a gönülden bağlı ve saygılı olarak durun.
فَإِنۡ خِفۡتُمۡ فَرِجَالًا أَوۡ رُكۡبَانٗاۖ فَإِذَآ أَمِنتُمۡ فَٱذۡكُرُواْ ٱللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمۡ تَكُونُواْ تَعۡلَمُونَ ٢٣٩
Eğer bir korku halinde iseniz yaya veya süvari giderken kılın, emniyeti bulduğunuz vakit de böyle bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi hemen Allah’ı zikredin.
Eğer korkarsanız yaya veya binmiş olarak kılın. Emin olduğunuz vakitte de Allah'ın size bilmediğiniz şeyleri öğrettiği şekilde Allah'ı zikredin.
Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah’ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın).
Fakat (muhaarebe, su baskını ve benzerleri gibi bir tehlikeden) korkar (ak hakkın dîvânına tam huşu' ve taatle durmak imkânını bulamaz) sanız o halde (namazı) yürüyerek, yahud süvari olarak (Kıbleye veya her hangi bir semte karşı) kılın (bırakmayın). (Tehlikeden) emîn (ve salim) olduğunuz vakit ise yine Allahı, size bilmediğiniz şeyleri nasıl öğretdi ise, o vech ile, anın.
Eğer korku altında iseniz namazı yürürken ya da binek hayvanının sırtında kılın. Güvene kavuştuğunuzda Allah size bilmediğiniz şeyleri nasıl öğretti ise siz de O'nun adını anın.
وَٱلَّذِينَ يُتَوَفَّوۡنَ مِنكُمۡ وَيَذَرُونَ أَزۡوَٰجٗا وَصِيَّةٗ لِّأَزۡوَٰجِهِم مَّتَٰعًا إِلَى ٱلۡحَوۡلِ غَيۡرَ إِخۡرَاجٖۚ فَإِنۡ خَرَجۡنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيۡكُمۡ فِي مَا فَعَلۡنَ فِيٓ أَنفُسِهِنَّ مِن مَّعۡرُوفٖۗ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٞ ٢٤٠
Ve içinizden zevcelerini geri bırakarak vefat edecek olanlar, zevceleri için senesine kadar çıkarılmaksızın bir intifaı vasiyyet etmek var, bunun üzerine kendileri çıkarlarsa kendi haklarında yapdıkları meşru bir hareketten dolayı size bir mesuliyet yoktur, maamafih Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.
İçinizden vefat edip de eşlerini geride bırakanlar; bir seneye kadar eşlerinin evlerinden çıkarılmayarak geçimlerinin sağlanmasını vasiyyet etmiş olmalıdırlar. Şayet kendileri çıkarlarsa; artık onların ma'ruf şekilde yapacaklarından dolayı size mes'uliyet yoktur. Allah, Aziz'dir, Hakim'dir.
İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Sizden zevceler (ini geride) bırakıb ölecek olanlar eşlerinin (kendi evlerinden) çıkarılmayarak yılına kadar fâidelenmesini (bakılmasını) vasıyyet (etsinler). Bunun üzerine onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa artık onların bizzat yapdıkları meşru' işlerden dolayı size mes'uliyyet yokdur. Allah (emr-ü nehyine muhaalefet ve ilâhî hududunu tecâvüz edenlerden intikam almakda) mutlak gaalibdir, (teşri'de ve hükümleri açıklamada da) yüce hikmet saahibidir.
Aranızdan vefat edip de geride eşlerini bırakanlar, bir yıl boyunca evden çıkmalarına ihtiyaç bırakmayacak (oranda bir meta'ı) eşlerine vasiyyet etsinler (bıraksınlar veya varislerine havale etsinler.) Eğer kadınlar kendiliklerinden evden çıkarlarsa kendileri ile ilgili yapacakları meşru bir davranıştan dolayı size sorumluluk düşmez. Hiç şüphesiz Allah üstün iradeli ve hikmet sahibidir.
وَلِلۡمُطَلَّقَٰتِ مَتَٰعُۢ بِٱلۡمَعۡرُوفِۖ حَقًّا عَلَى ٱلۡمُتَّقِينَ ٢٤١
Mutallakaların (boşananların) da maruf veçhile bir istifade haklarıdır ki ihkakı Allah’dan korkanlara bir vazifedir.
Boşanan kadınlar için uygun şekilde geçimlerini sağlamak vardır. Bu, müttakiler için bir vazifedir.
Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerinin sağlanması onların hakkıdır. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir borçtur.
Boşanan kadınların da meşru' suretde fâidelenmeleri haklarıdır ki bu, Allahdan korkanlar için bir vazifedir.
Boşanmış kadınların geleneklere uygun bir şekilde geçimlerini sağlamak, takva sahiplerinin boynuna borçtur.
كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمۡ ءَايَٰتِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَعۡقِلُونَ ٢٤٢
İşte akıllarınız ersin diye Allah size âyetlerini böyle beyan buyuruyor.
İşte Allah, aklınız ersin diye ayetlerini bu şekilde beyan ediyor.
Düşünesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır.
İşte Allah akıllarınız ersin diye size âyetlerini böyle açıklar.
Allah ayetlerini size böyle açık açık anlatıyor ki, düşünesiniz.
۞ أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ خَرَجُواْ مِن دِيَٰرِهِمۡ وَهُمۡ أُلُوفٌ حَذَرَ ٱلۡمَوۡتِ فَقَالَ لَهُمُ ٱللَّهُ مُوتُواْ ثُمَّ أَحۡيَٰهُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَذُو فَضۡلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَشۡكُرُونَ ٢٤٣
Bakmaz mısın o kimseler ki? binlerce kişi iken ölüm korkusiyle diyarlarından çıkdılar, Allah da kendilerine "ölün" dedi, Sonra da onlara bir hayat verdi, her halde Allah insanlara kar, bir adıl sahibi ve lâkin insanların pek çokları şükretmiyorlar.
Binlerce oldukları halde ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allh onlara; (ölün) dedi. Sonra da onları diriltti. Şüphesiz ki, Allah insanlara karşı lutuf sahibidir. Ama insanların pek çoğu şükretmezler.
Binlerce kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi? Allah, onlara “ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler.
(Habîbim, sayıları) binlerce olduğu halde ölüm korkusiyle yurdlarından (bırakıb) çıkanları gör (müş gibi bil) medin mi? Allah onlara «Ölüm!» dedi, sonrada kendilerini diriltdi. Her halde Allah insanlara karşı fazl (-ü ınayet) saahibidir. Fakat insanların pek çoğu şükretmezler.
Binlerce kişilik kalabalık olarak ölüm korkusu ile yurtlarından kaçan kimseleri görmedin mi? Allah onlara önce «ölün» dedi, arkasından kendilerini yeniden diriltti. Hiç kuşkusuz Allah insanlara karşı kerem sahibidir, ama insanlar çoğunlukla şükretmezler.
وَقَٰتِلُواْ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٞ ٢٤٤
O halde Allah yolunda çarpışın ve Allah’ın Semi Alim olduğunu bilin.
Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah Semi'dir, Alim'dir.
Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir.
Allah yolunda muhaarebe edin. Bilin ki şübhesiz Allah hakkıyle işidici, kemâliyle bilicidir.
Allah yolunda savaşınız ve Allah'ın herşeyi işittiğini ve bildiğini biliniz.
مَّن ذَا ٱلَّذِي يُقۡرِضُ ٱللَّهَ قَرۡضًا حَسَنٗا فَيُضَٰعِفَهُۥ لَهُۥٓ أَضۡعَافٗا كَثِيرَةٗۚ وَٱللَّهُ يَقۡبِضُ وَيَبۡصُۜطُ وَإِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ ٢٤٥
Hani kim var Allah’a bir karzı hasen arz edecek ki Allah ona bir çok katlarını katlayıverirsin, Allah hem sıkar hem açar, hep de döndürülüp ona götürüleceksiniz.
Kimdir o ki; Allah'a güzel bir borç versin de Allah onu kat kat fazlasıyla ödesin. Allah, hem darlaştırır, hem de bollaştırır. Ve O'na döndürüleceksiniz.
Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz.
Kimdir o ki Allaha güzel bir ödünc versin de (Allah da) onu katkat, bir çok artırsın? Allah (kimini) daraltır, (kimini) genişletir. Siz (hepiniz) ancak ona döndürü (lüp götürü) leceksiniz.
Kimdir o ki, Allah'a karşılıksız (güzel) borç verir de Allah da bu borcu ona kat kat fazlası ile öder. Kısıtlayan da bol bol veren de Allah'tır. Döndürüleceğiniz yer O'nun katıdır.
أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلۡمَلَإِ مِنۢ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ مِنۢ بَعۡدِ مُوسَىٰٓ إِذۡ قَالُواْ لِنَبِيّٖ لَّهُمُ ٱبۡعَثۡ لَنَا مَلِكٗا نُّقَٰتِلۡ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِۖ قَالَ هَلۡ عَسَيۡتُمۡ إِن كُتِبَ عَلَيۡكُمُ ٱلۡقِتَالُ أَلَّا تُقَٰتِلُواْۖ قَالُواْ وَمَا لَنَآ أَلَّا نُقَٰتِلَ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَقَدۡ أُخۡرِجۡنَا مِن دِيَٰرِنَا وَأَبۡنَآئِنَاۖ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيۡهِمُ ٱلۡقِتَالُ تَوَلَّوۡاْ إِلَّا قَلِيلٗا مِّنۡهُمۡۚ وَٱللَّهُ عَلِيمُۢ بِٱلظَّٰلِمِينَ ٢٤٦
Baksan â Ben-i İsrail’in Musa’dan sonra yüze gelenlerine hani bir peygamberlerine "bize bir melik gönder Allah yolunda muharebe edelim" dediler, nasıl dedi, üzerinize farz kılınırsa muharebe etmeyi verir misiniz? biz, dediler, neye muharebe etmiyelim? yurdlarımızdan çıkarıldık evlâdlarımızdan cüda edildik, vektaki bunun üzerine muharebe kendilerine farz kılındı fakat pek azından maadası dönüverdiler, Allah o zalimleri bilir.
Musa'dan sonra İsrailoğullarından bir cemaate bakmadın mı? Hani, onlar peygamberlerine bize bir hükümdar gönder ki, Allah yolunda savaşalım, dediler. Peygamberleri de: Üzerinize savaş farz edilir de ya savaşmazsanız? dedi. Onlar dediler ki: Biz Allah yolunda neden savaşmayalım? Hem yurtlarımızdan çıkarıldık, hem de oğullarımızdan (ayrıldık) . Fakat onların üzerine savaş farz edildiği vakit, içlerinden pek azı müstesna hep geri döndüler. Allah, zalimleri çok iyi bilendir.
Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.
Mûsâdan sonra İsrail oğullarının ileri gelenlerine bakmadın mı? Hani onlar, peygamberlerine : «Bize bir hükümdar gönder (ta'yîn et) de Allah yolunda savaşalım» demişlerdi. O (da): «Ya üzerinize bir muhaarebe yazılıb (farz edilib) de savaşı tutmayıverirseniz?» demişdi. Onlar (şöyle) söylemişlerdi: «Allah yolunda neye savaşmayalım? Hem hakıykaten yurdlarımızdan çıkarıldık, hem evlâdlarımızdan (mahrum edildik)». Fakat vaktâ ki uhdelerine savaş yazıldı, içlerinden birazı müstesna olmak üzere, (muhaarebeden) yüz çevirdiler. Allah çok iyi bilicidir o zaalimleri.
Musa sonrası dönemde yaşayan bir grup ileri gelen İsrailoğlunu görmedin mi? Bunlar Peygamberlerine 'Başımıza bir hükümdar getir de onun emri altında Allah yolunda savaşalım' dediler. Peygamberleri onlara; 'Ya eğer savaşmak size farz kılındığında bu emre karşı gelirseniz. diye sorunca, Yurdumuzdan ve çocuklarımızdan ayrı düşürüldüğümüze göre niçin savaşmayalım ki?' dediler. Fakat savaşmak kendilerine farz kılınınca pek azı hariç hepsi yan çizdiler. Hiç kuşkusuz Allah, zalimlerin kimler olduğunu bilir.