بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَالَ أَبَشَّرۡتُمُونِي عَلَىٰٓ أَن مَّسَّنِيَ ٱلۡكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ ٥٤
Beni mi, dedi: tebşir ettiniz? Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, artık beni ne suretle tebşir edersiniz?
Ben, kocamışken mi bana müjde veriyorsunuz? O halde neye dayanarak müjdeliyorsunuz? dedi.
İbrahim, “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi.
«Bana, dedi, ihtiyarlık çökmüşken (nasıl olub da) müjde verdiniz? Bu tebşiri neye istinaden yapıyorsunuz»?
İbrahim «Hayli ilerlemiş yaşıma rağmen mi bana bu müjdeyi veriyorsunuz? O halde neye dayanarak müjde veriyorsunuz?» dedi.
قَالُواْ بَشَّرۡنَٰكَ بِٱلۡحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ ٱلۡقَٰنِطِينَ ٥٥
Seni dediler: emri hakkile tebşir ettik, onun için ümidi kesenlerden olma.
Dediler ki: Seni gerçekten müjdeliyoruz, öyleyse ümidini kesenlerden olma.
“Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma” dediler.
Dediler: «Seni hak olarak muştuluyoruz. O halde ümîdini kesenlerden olma».
Onlar dediler ki «Sana bu müjdeyi gerçeğe dayanarak veriyoruz, sakın umutsuzlardan olma.»
قَالَ وَمَن يَقۡنَطُ مِن رَّحۡمَةِ رَبِّهِۦٓ إِلَّا ٱلضَّآلُّونَ ٥٦
Rabbin’in rahmetinden, dedi: sapkınlardan başka kim ümidi keser?
Dedi ki: Sapıklardan başka Rabbının rahmetinden kim ümidini keser?
Dedi ki: “Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”
(İbrâhîm): «Rabbinin rahmetinden sapıklardan başka kim ümidini keser»? dedi.
İbrahim, «sapıklardan başka kim Allah'ın rahmetinden ümit keser» dedi.
قَالَ فَمَا خَطۡبُكُمۡ أَيُّهَا ٱلۡمُرۡسَلُونَ ٥٧
Ey mürseller, dedi: bunu müteakıb memuriyyetiniz nedir?
Ey elçiler; gerçek işiniz nedir? dedi.
İbrahim, “Ey Elçiler! Göreviniz nedir?” dedi.
«Ey gönderilenler (elçiler), dedi, daha işiniz (me'muriyetiniz) ne»?
İbrahim; «Ey elçiler göreviniz nedir?» dedi.
قَالُوٓاْ إِنَّآ أُرۡسِلۡنَآ إِلَىٰ قَوۡمٖ مُّجۡرِمِينَ ٥٨
Haberin olsun dediler: biz mücrim bir kavme gönderildik.
Dediler ki: Biz, günahkar bir kavme gönderildik.
Şöyle dediler: “Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.
Dediler: «Gerçek biz günahkarlar güruhuna gönderildik».
Onlar dediler ki, «Biz günahkâr bir topluma gönderildik.
إِلَّآ ءَالَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمۡ أَجۡمَعِينَ ٥٩
Ancak ali Lût müstesna biz onların hepsini behemehal kurtaracağız.
Şu kadar var ki Lut ailesi bunların dışındadır. Biz, onların hepsini behemehal kurtaracağız.
(59-60) Lût’un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût’un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.
«Şu kadar ki Lût ailesi bunların dışındadır. Biz onları, hepsini behemehal kurtarıcılarız».
Yalnız Lût'un bağlıları ile ailesi hariç; onların tümünü kurtaracağız.
إِلَّا ٱمۡرَأَتَهُۥ قَدَّرۡنَآ إِنَّهَا لَمِنَ ٱلۡغَٰبِرِينَ ٦٠
Ancak karısını takdir ettik o muhakkak kalacaklardandır.
Karısı müstesna. Karısının geride kalanlar arasında bulunmasını takdir ettik.
(59-60) Lût’un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût’un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.
«Karısı başka. Biz onun mutlakaa geride kalan kimselerden olması (lüzum) unu takdîr etdik»,
Yalnız Lût'un eşi hariç, onun geride kalanlar arasında olmasını uygun gördük.
فَلَمَّا جَآءَ ءَالَ لُوطٍ ٱلۡمُرۡسَلُونَ ٦١
Bunun üzerine vaktâ ki âli Lût’a mürseller geldiler.
Elçiler Lut ailesine varınca;
(61-62) Elçiler (melekler) Lût’un ailesine gelince, Lût onlara, “Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz” dedi.
Vaktâkî elçi (melek) ler Lût ailesine geldi.
Bu elçiler Lût'un evine geldiklerinde.
قَالَ إِنَّكُمۡ قَوۡمٞ مُّنكَرُونَ ٦٢
Siz, dedi: cidden ürkülecek bir kavmsiniz.
Lut: Doğrusu siz, tanınmamış kimselersiniz, dedi.
(61-62) Elçiler (melekler) Lût’un ailesine gelince, Lût onlara, “Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz” dedi.
(Lût) dedi ki: «Herhalde siz tanınmamış bir zümresiniz».
Lût; «Siz benim tanımadığım kimselersiniz» dedi.
قَالُواْ بَلۡ جِئۡنَٰكَ بِمَا كَانُواْ فِيهِ يَمۡتَرُونَ ٦٣
Yok dediler biz sana onların şekkedip durduklarını getirdik.
Onlar da: Biz, sana sadece onların şüphe edip durdukları azabı getirdik.
Dediler ki: “Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik.”
Onlar da: «Hayır, dediler, biz sana onların, hakkında şek etmekde oldukları şey'i (azabı) getirdik».
Onlar dediler ki; «Biz sana soydaşlarının kuşku ile karşıladıkları ilahi azabı haber vermeye geldik.»
وَأَتَيۡنَٰكَ بِٱلۡحَقِّ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ ٦٤
Ve sana emri Hakk’ı ile geldik, emin ol biz sadıklarız.
Gerçekle geldik sana. Biz, şüphesiz doğru söyleyenleriz, dediler.
“Biz, sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.”
«Sana Hak (kın emri) ile geldik. Biz şübhesiz doğru söyleyenleriz».
Sana gerçeği getirdik, kesinlikle doğru söylüyoruz.