بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَنَزَعْنَا مَا فِى صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَٰنًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُّتَقَٰبِلِينَ ﴿٤٧

Sinelerindeki kînleri soymuşuzdur da ihvan olarak köşkler üzere karşı karşıya otururlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık. Artık onlar kardeş olarak sedirler üzerinde karşılıklı otururlar.

— İbni Kesir

Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.

— Diyanet İşleri

Biz onların göğüslerindeki kîni söküb atdık (atacağız. Onlar) kardeşler haalinde, karşı karşıya tahtları üzerindedirler (tahtlarına dayanarak oturacaklardır).

— Hasan Basri Çantay

Biz cennetliklerin kalplerindeki tüm kin tortularını çekip çıkardık, onlar orada karşılıklı koltuklarda oturan kardeşlerdir.

— Seyyid Kutub

لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ ﴿٤٨

Orada kendilerine hiç bir zahmet tokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değildirler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara orada hiç bir yorgunluk ve zahmet değmez. Oradan çıkarılacak da değillerdir.

— İbni Kesir

Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.

— Diyanet İşleri

Orada bunlara hiçbir yorgunluk ve zahmet değmeyecek. Oradan bunlar çıkarılacak da değildirler.

— Hasan Basri Çantay

Onlar orada bıkkınlık hissetmezler, oradan çıkarılmaları da sözkonusu değildir.

— Seyyid Kutub

نَبِّئْ عِبَادِىٓ أَنِّىٓ أَنَا ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ ﴿٤٩

Haber ver kullarıma ki hakikat ben, benim öyle Gafur, öyle Rahim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kullarıma bildir ki: Muhakkak Benim Ben, Gafur, Rahim olan.

— İbni Kesir

(49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.

— Diyanet İşleri

(Habîbim) kullarıma haber (i) ver ki: «Hakîkaten ben (evet) ben çok yarlığayıcı, kemâliyle esirgeyiciyim».

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed, kullarıma haber ver ki, ben gerçekten affediciyim, merhametliyim.

— Seyyid Kutub

وَأَنَّ عَذَابِى هُوَ ٱلْعَذَابُ ٱلْأَلِيمُ ﴿٥٠

Bununla beraber azâbım da azâbı elîm.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve muhakkak ki azabım da elem verici bir azabtır.

— İbni Kesir

(49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.

— Diyanet İşleri

«(Bununla beraber) benim azabım da elbette en acıklı azabın ta kendisidir o».

— Hasan Basri Çantay

Fakat azabım da son derece acıklı bir azaptır.

— Seyyid Kutub

وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِبْرَٰهِيمَ ﴿٥١

Hem onlara İbrahim’in müsafirlerinden bahs et.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hem onlara İbrahim'in konuklarından haber ver.

— İbni Kesir

Onlara İbrahim’in misafirlerinden de haber ver.

— Diyanet İşleri

Onlara İbrâhîmin müsâfirleri (olan meleklerimi) de haber ver.

— Hasan Basri Çantay

Onlara İbrahim'in konukları hakkında da bilgi ver.

— Seyyid Kutub

إِذْ دَخَلُواْ عَلَيْهِ فَقَالُواْ سَلَٰمًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ ﴿٥٢

O vakit ki yanına girdiler de, selâm dediler, biz dedi: sizden cidden korkuyoruz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onun yanına girip: Selam demişlerdi. O da: Doğrusu biz, sizden endişe ediyoruz, demişti.

— İbni Kesir

Hani misafirler İbrahim’in yanına girmiş ve “Selâm” demişlerdi. O da, “Gerçekten biz sizden korkuyoruz” demişti.

— Diyanet İşleri

Hani bunlar onun karşısına girib «Selâm» demişlerdi. O da: «Biz, demişdi, sizden endîşe edicileriz».

— Hasan Basri Çantay

Hani İbrahim'in yanına girip selâm verdiklerinde O «Biz sizden korkuyoruz» dedi.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٍ ﴿٥٣

Korkma, dediler: biz sana Alim bir oğul tebşir ediyoruz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Demişlerdi ki: Korkma, biz sana bilgin bir oğlun olacağını müjdelemeye geldik.

— İbni Kesir

Onlar, “Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.

— Diyanet İşleri

Dediler ki: «Korkma, hakıykat biz sana çok bilgin bir oğul müjde ediyoruz».

— Hasan Basri Çantay

Onlar «Korkma, biz sana bilgin bir oğlun olacağını müjdeliyoruz.»

— Seyyid Kutub

قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِى عَلَىٰٓ أَن مَّسَّنِىَ ٱلْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ ﴿٥٤

Beni mi, dedi: tebşir ettiniz? Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, artık beni ne suretle tebşir edersiniz?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ben, kocamışken mi bana müjde veriyorsunuz? O halde neye dayanarak müjdeliyorsunuz? dedi.

— İbni Kesir

İbrahim, “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi.

— Diyanet İşleri

«Bana, dedi, ihtiyarlık çökmüşken (nasıl olub da) müjde verdiniz? Bu tebşiri neye istinaden yapıyorsunuz»?

— Hasan Basri Çantay

İbrahim «Hayli ilerlemiş yaşıma rağmen mi bana bu müjdeyi veriyorsunuz? O halde neye dayanarak müjde veriyorsunuz?» dedi.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ بَشَّرْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ ٱلْقَٰنِطِينَ ﴿٥٥

Seni dediler: emri hakkile tebşir ettik, onun için ümidi kesenlerden olma.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Seni gerçekten müjdeliyoruz, öyleyse ümidini kesenlerden olma.

— İbni Kesir

“Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma” dediler.

— Diyanet İşleri

Dediler: «Seni hak olarak muştuluyoruz. O halde ümîdini kesenlerden olma».

— Hasan Basri Çantay

Onlar dediler ki «Sana bu müjdeyi gerçeğe dayanarak veriyoruz, sakın umutsuzlardan olma.»

— Seyyid Kutub

قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِۦٓ إِلَّا ٱلضَّآلُّونَ ﴿٥٦

Rabbin’in rahmetinden, dedi: sapkınlardan başka kim ümidi keser?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Sapıklardan başka Rabbının rahmetinden kim ümidini keser?

— İbni Kesir

Dedi ki: “Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”

— Diyanet İşleri

(İbrâhîm): «Rabbinin rahmetinden sapıklardan başka kim ümidini keser»? dedi.

— Hasan Basri Çantay

İbrahim, «sapıklardan başka kim Allah'ın rahmetinden ümit keser» dedi.

— Seyyid Kutub

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا ٱلْمُرْسَلُونَ ﴿٥٧

Ey mürseller, dedi: bunu müteakıb memuriyyetiniz nedir?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey elçiler; gerçek işiniz nedir? dedi.

— İbni Kesir

İbrahim, “Ey Elçiler! Göreviniz nedir?” dedi.

— Diyanet İşleri

«Ey gönderilenler (elçiler), dedi, daha işiniz (me'muriyetiniz) ne»?

— Hasan Basri Çantay

İbrahim; «Ey elçiler göreviniz nedir?» dedi.

— Seyyid Kutub

AYARLAR