بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّ عِبَادِي لَيۡسَ لَكَ عَلَيۡهِمۡ سُلۡطَٰنٌ إِلَّا مَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلۡغَاوِينَ ٤٢
Hakikat o kullarım, senin onlar üzerine bir sultan yoktur, ancak azgınlardan sana uyanlar başka.
Muhakkak ki kullarımın üzerinde senin bir nüfuzun olmaz. Ancak sana uyan sapıklar müstesna.
(41-42) Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.
«Benim kullarımın üzerinde senin hiç bir tahakküm (ün) yokdur. Meğer ki azıb sapanlardan sana tâbi' olanlar olsun».
Sana uyan sapıklar dışındaki kullarım üzerinde senin hiçbir nüfuzun, hiçbir etkileme gücün yoktur.
وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوۡعِدُهُمۡ أَجۡمَعِينَ ٤٣
Elbet bunların da hepsinin mevıdleri şüphesiz cehennem.
Şüphesiz onların hepsine vaadolunan yer, cehennemdir.
Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir.
«Şeksiz şübhesiz onların topuna va'd olunan yer cehennemdir».
Onların hepsinin buluşma yerleri cehennemdir.
لَهَا سَبۡعَةُ أَبۡوَٰبٖ لِّكُلِّ بَابٖ مِّنۡهُمۡ جُزۡءٞ مَّقۡسُومٌ ٤٤
Onun yedi kapısı vardır, her kapıya onlardan bir cüz-i maksum.
Onun yedi kapısı vardır. Ve her kapıdan onların girecekleri bir kısım vardır.
Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.
«Onun yedi kapısı, onlardan her kapının (onlara) ayrılmış birer nasıybi vardır».
Oranın yedi kapısı vardır. Her kapıdan hangi cehennemlik grupların içeriye girecekleri belirlenmiştir.
إِنَّ ٱلۡمُتَّقِينَ فِي جَنَّٰتٖ وَعُيُونٍ ٤٥
Elbette müttekiler, cennetler, pınarlar içinde.
Müttakiler ise; muhakkak ki cennetler ve pınarlar içindedirler.
Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.
Takvaa sâhibleri muhakkak cennetlerde, pınar (baş) larındadır.
Kötülükten sakınanlar ise, cennetteler ve pınar başlarındadırlar.
ٱدۡخُلُوهَا بِسَلَٰمٍ ءَامِنِينَ ٤٦
Girin onlara selâmetle emîn emîn.
Selametle ve güven içinde girin oraya.
Onlara, “Girin oraya esenlikle, güven içinde” denilir.
Selâmetle; korkusuz korkusuz girin oraya.
Onlara «Esenlikle ve güven içinde oraya giriniz» denir.
وَنَزَعۡنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنۡ غِلٍّ إِخۡوَٰنًا عَلَىٰ سُرُرٖ مُّتَقَٰبِلِينَ ٤٧
Sinelerindeki kînleri soymuşuzdur da ihvan olarak köşkler üzere karşı karşıya otururlar.
Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık. Artık onlar kardeş olarak sedirler üzerinde karşılıklı otururlar.
Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.
Biz onların göğüslerindeki kîni söküb atdık (atacağız. Onlar) kardeşler haalinde, karşı karşıya tahtları üzerindedirler (tahtlarına dayanarak oturacaklardır).
Biz cennetliklerin kalplerindeki tüm kin tortularını çekip çıkardık, onlar orada karşılıklı koltuklarda oturan kardeşlerdir.
لَا يَمَسُّهُمۡ فِيهَا نَصَبٞ وَمَا هُم مِّنۡهَا بِمُخۡرَجِينَ ٤٨
Orada kendilerine hiç bir zahmet tokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değildirler.
Onlara orada hiç bir yorgunluk ve zahmet değmez. Oradan çıkarılacak da değillerdir.
Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
Orada bunlara hiçbir yorgunluk ve zahmet değmeyecek. Oradan bunlar çıkarılacak da değildirler.
Onlar orada bıkkınlık hissetmezler, oradan çıkarılmaları da sözkonusu değildir.
۞ نَبِّئۡ عِبَادِيٓ أَنِّيٓ أَنَا ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ ٤٩
Haber ver kullarıma ki hakikat ben, benim öyle Gafur, öyle Rahim.
Kullarıma bildir ki: Muhakkak Benim Ben, Gafur, Rahim olan.
(49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.
(Habîbim) kullarıma haber (i) ver ki: «Hakîkaten ben (evet) ben çok yarlığayıcı, kemâliyle esirgeyiciyim».
Ey Muhammed, kullarıma haber ver ki, ben gerçekten affediciyim, merhametliyim.
وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ ٱلۡعَذَابُ ٱلۡأَلِيمُ ٥٠
Bununla beraber azâbım da azâbı elîm.
Ve muhakkak ki azabım da elem verici bir azabtır.
(49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.
«(Bununla beraber) benim azabım da elbette en acıklı azabın ta kendisidir o».
Fakat azabım da son derece acıklı bir azaptır.
وَنَبِّئۡهُمۡ عَن ضَيۡفِ إِبۡرَٰهِيمَ ٥١
Hem onlara İbrahim’in müsafirlerinden bahs et.
Hem onlara İbrahim'in konuklarından haber ver.
Onlara İbrahim’in misafirlerinden de haber ver.
Onlara İbrâhîmin müsâfirleri (olan meleklerimi) de haber ver.
Onlara İbrahim'in konukları hakkında da bilgi ver.
إِذۡ دَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَقَالُواْ سَلَٰمٗا قَالَ إِنَّا مِنكُمۡ وَجِلُونَ ٥٢
O vakit ki yanına girdiler de, selâm dediler, biz dedi: sizden cidden korkuyoruz.
Onun yanına girip: Selam demişlerdi. O da: Doğrusu biz, sizden endişe ediyoruz, demişti.
Hani misafirler İbrahim’in yanına girmiş ve “Selâm” demişlerdi. O da, “Gerçekten biz sizden korkuyoruz” demişti.
Hani bunlar onun karşısına girib «Selâm» demişlerdi. O da: «Biz, demişdi, sizden endîşe edicileriz».
Hani İbrahim'in yanına girip selâm verdiklerinde O «Biz sizden korkuyoruz» dedi.