بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَلَوۡلَآ أَن يَكُونَ ٱلنَّاسُ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗ لَّجَعَلۡنَا لِمَن يَكۡفُرُ بِٱلرَّحۡمَٰنِ لِبُيُوتِهِمۡ سُقُفٗا مِّن فِضَّةٖ وَمَعَارِجَ عَلَيۡهَا يَظۡهَرُونَ ٣٣

Eğer insanlar hep (küfre sapacak) bir ümmet olacak olmasaydı. Biz o Rahman'ı inkar eden kimselerin evlerine muhakkak gümüşten tavanlar ve üzerlerinde çıkacakları asansörler yapardık.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَلِبُيُوتِهِمۡ أَبۡوَٰبٗا وَسُرُرًا عَلَيۡهَا يَتَّكِـُٔونَ ٣٤

(34-35) Odalarına kapılar; üzerlerine kurulacakları koltuklar, kanepeler, altın'dan süsler yapardık. Doğrusu bütün bunlar dünya hayatının geçici metaı; ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَزُخۡرُفٗاۚ وَإِن كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَٰعُ ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَاۚ وَٱلۡأٓخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلۡمُتَّقِينَ ٣٥

(34-35) Odalarına kapılar; üzerlerine kurulacakları koltuklar, kanepeler, altın'dan süsler yapardık. Doğrusu bütün bunlar dünya hayatının geçici metaı; ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَمَن يَعۡشُ عَن ذِكۡرِ ٱلرَّحۡمَٰنِ نُقَيِّضۡ لَهُۥ شَيۡطَٰنٗا فَهُوَ لَهُۥ قَرِينٞ ٣٦

Her kim Rahman'ın zikrinden (Kur'an'dan) körlük edip görmemezlikten gelirse Biz ona bir şeytan sardırırız (musallat ederiz), artık o ona arkadaş olur.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَإِنَّهُمۡ لَيَصُدُّونَهُمۡ عَنِ ٱلسَّبِيلِ وَيَحۡسَبُونَ أَنَّهُم مُّهۡتَدُونَ ٣٧

Muhakkak onlar (şeytanlar) onları yoldan çıkarırlar, onlar ise onları doğru sanırlar.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَنَا قَالَ يَٰلَيۡتَ بَيۡنِي وَبَيۡنَكَ بُعۡدَ ٱلۡمَشۡرِقَيۡنِ فَبِئۡسَ ٱلۡقَرِينُ ٣٨

Sonunda Bize geldiği zaman: «Ah! Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı; sen ne kötü arkadaşmışsın!» der.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَلَن يَنفَعَكُمُ ٱلۡيَوۡمَ إِذ ظَّلَمۡتُمۡ أَنَّكُمۡ فِي ٱلۡعَذَابِ مُشۡتَرِكُونَ ٣٩

Böyle söylemek bu gün size hiç de fayda vermez, çünkü zulmettiniz, hepiniz azapta müştereksiniz.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

أَفَأَنتَ تُسۡمِعُ ٱلصُّمَّ أَوۡ تَهۡدِي ٱلۡعُمۡيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ ٤٠

O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere? Apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

فَإِمَّا نَذۡهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنۡهُم مُّنتَقِمُونَ ٤١

Şu halde şayet Biz seni alıp götürürsek (hayatını sona erdirsek), elbette onlardan intikam alacağız.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

أَوۡ نُرِيَنَّكَ ٱلَّذِي وَعَدۡنَٰهُمۡ فَإِنَّا عَلَيۡهِم مُّقۡتَدِرُونَ ٤٢

Yahut onlara yaptığımız tehdidi sana gösterirsek! Şüphesiz Biz onlara bunu yapmaya da muktediriz

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

فَٱسۡتَمۡسِكۡ بِٱلَّذِيٓ أُوحِيَ إِلَيۡكَۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ ٤٣

Sen hemen o sana vahyedilene tutun! Muhakkak ki sen doğru bir yol üzerindesin.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00