بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِلَّا تَذۡكِرَةٗ لِّمَن يَخۡشَىٰ ٣
Ancak saygısı olana tezkir için.
Onu Allah'dan korkanlara uyarı olsun diye indirdik.
(Ey Muhammed!) Biz Kur'an'ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah'ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik.
تَنزِيلٗا مِّمَّنۡ خَلَقَ ٱلۡأَرۡضَ وَٱلسَّمَٰوَٰتِ ٱلۡعُلَى ٤
Bir tenzil olarak indirdik O Yaradan’dan ki hem Arz’ı yarattı hem o yüksek yüksek gökleri.
O, yeri ve yüce gökleri yaratan Allah tarafından indirildi.
(O) yeri ve yüksek gökleri yaratanın katından peyderpey indirilmiştir.
ٱلرَّحۡمَٰنُ عَلَى ٱلۡعَرۡشِ ٱسۡتَوَىٰ ٥
O Rahmân Arş üzerine istivâ buyurdu.
O rahmeti bol olan Allah, Arş'a kurulmuştur.
Rahmân, Arş'a kurulmuştur.
لَهُۥ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَا بَيۡنَهُمَا وَمَا تَحۡتَ ٱلثَّرَىٰ ٦
Bütün semâvâttakiler ve bütün Arzdakiler ve bütün bunların aralarındakiler ve bütün yerin dibindekiler hep O’nun.
Göklerdeki, yerdeki, bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki tüm varlıklar O'nundur.
Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O'nundur.
وَإِن تَجۡهَرۡ بِٱلۡقَوۡلِ فَإِنَّهُۥ يَعۡلَمُ ٱلسِّرَّ وَأَخۡفَى ٧
Sen bu sözü ilan edeceksen de O hem sırrı bilir hem daha gizlisini.
Söyleyeceğin sözü ister sesli olarak, ister içinden söyle. Çünkü Allah saklıyı da, saklının saklısını da bilir.
Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da.
ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۖ لَهُ ٱلۡأَسۡمَآءُ ٱلۡحُسۡنَىٰ ٨
Allah, başka tanrı yok ancak O. Hep O’nundur o en güzel isimler (esmâ-i hüsnâ).
O kendisinden başka ilah olmayan Allah'dır. Ve en güzel isimler O'nunkilerdir.
Allah, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. En güzel isimler O'nundur.
وَهَلۡ أَتَىٰكَ حَدِيثُ مُوسَىٰٓ ٩
Hem geldi mi Mûsâ’nın kıssası sana?
Sana «Musa olayı» na ilişkin bilgi geldi mi?
Mûsâ'nın haberi sana ulaştı mı?
إِذۡ رَءَا نَارٗا فَقَالَ لِأَهۡلِهِ ٱمۡكُثُوٓاْ إِنِّيٓ ءَانَسۡتُ نَارٗا لَّعَلِّيٓ ءَاتِيكُم مِّنۡهَا بِقَبَسٍ أَوۡ أَجِدُ عَلَى ٱلنَّارِ هُدٗى ١٠
Bir vakit o hani bir ateş gördü de ehline “durun” dedi, “benim gözüme bir ateş ilişti, belki size ondan bir yalın getiririm, yahut üzerinde bir kılavuz bulurum”.
Hani o bir ateş görünce ailesine dedi ki; «Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm. Ya oradan size bir kor getiririm, ya ateşin yakınlarında bize yol gösterecek birini bulurum.»
Hani bir ateş görmüştü de ailesine, "Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm, yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum" demişti.
فَلَمَّآ أَتَىٰهَا نُودِيَ يَٰمُوسَىٰٓ ١١
Vaktâ ki ona vardı, kendine şöyle nidâ olundu:
Ateşin yanına gelince kendisine şöyle seslenildi; «Ey Musa!»
Ateşin yanına varınca, ona şöyle seslenildi: "Ey Mûsâ!"
إِنِّيٓ أَنَا۠ رَبُّكَ فَٱخۡلَعۡ نَعۡلَيۡكَ إِنَّكَ بِٱلۡوَادِ ٱلۡمُقَدَّسِ طُوٗى ١٢
“Yâ Mûsâ! Haberin olsun Benim, Ben Rabbin! Hemen pabuçlarını çıkar, çünkü sen mukaddes vâdide Tuvâ’dasın.
Hiç kuşkusuz ben senin Rabbi'nim. Pabuçlarını çıkar. Çünkü sen kutsal Tuva vadisindesin.
"Şüphe yok ki, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vadi Tuvâ'dasın."
وَأَنَا ٱخۡتَرۡتُكَ فَٱسۡتَمِعۡ لِمَا يُوحَىٰٓ ١٣
Ve Ben seni ihtiyar buyurdum, şimdi verilecek vahyi dinle.
Seni ben peygamber seçtim. Şimdi vahyedilecek mesajı dinle.
"Ben seni (peygamber olarak) seçtim. Şimdi vahyolunacak şeyleri dinle."