بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

ٱلَّذِينَ يُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤۡتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَهُم بِٱلۡأٓخِرَةِ هُمۡ يُوقِنُونَ ٣

Öyle (mü'min) kimseler ki namazı doğruca kılarlar ve zekâtı verirler ve onlar ahirete de (evet onlar) kat'i surette inanırlar.

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمۡ أَعۡمَٰلَهُمۡ فَهُمۡ يَعۡمَهُونَ ٤

Şüphe yok o kimseler, ki ahirete inanmazlar, onlar için yaptıklarını süslemişizdir. Artık onlar mütehayyirane bir halde bulunurlar.

– Ömer Nasuhi Bilmen

أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَهُمۡ سُوٓءُ ٱلۡعَذَابِ وَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ هُمُ ٱلۡأَخۡسَرُونَ ٥

Onlar öyle kimselerdir ki, azabın en kötüsü onlar içindir ve onlar ki, ahirette en ziyâde hüsrâna düşenler onlardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى ٱلۡقُرۡءَانَ مِن لَّدُنۡ حَكِيمٍ عَلِيمٍ ٦

Ve muhakkak ki Kur'an, bir hakîm, alîm (olan Allah Teâlâ) tarafından sana ulaştırılmaktadır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهۡلِهِۦٓ إِنِّيٓ ءَانَسۡتُ نَارٗا سَـَٔاتِيكُم مِّنۡهَا بِخَبَرٍ أَوۡ ءَاتِيكُم بِشِهَابٖ قَبَسٖ لَّعَلَّكُمۡ تَصۡطَلُونَ ٧

Hani Mûsa, ailesine demişti ki: «Ben muhakkak bir ateş gördüm, ondan size bir haber getireceğim veyahut size bir parlak ateş koru getiririm. Belki ısınırsınız.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَلَمَّا جَآءَهَا نُودِيَ أَنۢ بُورِكَ مَن فِي ٱلنَّارِ وَمَنۡ حَوۡلَهَا وَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٨

Vaktâ ki oraya vardı, kendisine nidâ olundu ki: «Bu ateşte olan da ve bunun etrafında bulunan da mübarek kılınmıştır ve âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ münezzehtir.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّهُۥٓ أَنَا ٱللَّهُ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ ٩

«Ey Mûsa! Şüphe yok ki, o (nidâ eden) Ben azîz, hakîm olan Allah'ım.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَأَلۡقِ عَصَاكَۚ فَلَمَّا رَءَاهَا تَهۡتَزُّ كَأَنَّهَا جَآنّٞ وَلَّىٰ مُدۡبِرٗا وَلَمۡ يُعَقِّبۡۚ يَٰمُوسَىٰ لَا تَخَفۡ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ ٱلۡمُرۡسَلُونَ ١٠

«Ve asanı bırak.» Vaktâ ki onu sanki küçük bir yılanmış gibi çalkalanır gördü. Geriye dönerek kaçtı ve gerisine dönmedi. (Buyuruldu ki:) «Ey Mûsa! Korkma. Şüphe yok ki Ben (Ma'bûd-ı Kerîm'im ki) Benim huzurumda peygamberler korkmaz.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسۡنَۢا بَعۡدَ سُوٓءٖ فَإِنِّي غَفُورٞ رَّحِيمٞ ١١

«Ancak (sair nâstan olup da) zulmeden korkmalıdır. (fakat) Sonra kötülüğün arkasından güzelliğe tebdîl eyleyen (kimseler) başka. (Onlar da korkudan kurtulabilirler) Artık şüphe yok ki, Ben mağfiret, rahmet ediciyim.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَأَدۡخِلۡ يَدَكَ فِي جَيۡبِكَ تَخۡرُجۡ بَيۡضَآءَ مِنۡ غَيۡرِ سُوٓءٖۖ فِي تِسۡعِ ءَايَٰتٍ إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ وَقَوۡمِهِۦٓۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمٗا فَٰسِقِينَ ١٢

«Ve elini koynuna sok, bembeyaz, kusursuz olarak çıkıversin. Dokuz mucize ile Fir'avun'a ve kavmine (git), şüphe yok ki onlar fâsıklar olan bir kavim oldular.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَلَمَّا جَآءَتۡهُمۡ ءَايَٰتُنَا مُبۡصِرَةٗ قَالُواْ هَٰذَا سِحۡرٞ مُّبِينٞ ١٣

Vaktâ ki, onlara âyetlerimizi, vazihen, (tarik-i hidâyeti gösterir bir halde) geldi. Dediler ki: «Bu apaçık bir sihirden ibarettir.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00