بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
هُدٗى وَبُشۡرَىٰ لِلۡمُؤۡمِنِينَ ٢
Onlar, müminlere birer hidayet, (sapıklıktan kurtuluş) ve (cenneti) müjdedir.
ٱلَّذِينَ يُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤۡتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَهُم بِٱلۡأٓخِرَةِ هُمۡ يُوقِنُونَ ٣
O müminler ki, namazı gereği üzere kılarlar, zekâtı verirler; âhireti ancak bunlar hakkıyla tasdik ederler.
إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمۡ أَعۡمَٰلَهُمۡ فَهُمۡ يَعۡمَهُونَ ٤
Ahirete inanmıyanların âmellerini, kendilerine süslü göstermişiz de, onlar hakkı göremiyorlar.
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَهُمۡ سُوٓءُ ٱلۡعَذَابِ وَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ هُمُ ٱلۡأَخۡسَرُونَ ٥
Bunlar o kimselerdir ki, kendilerine azabın kötüsü vardır; ve âhirette de onlar, en ziyade hüsrana uğrayanlardır.
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى ٱلۡقُرۡءَانَ مِن لَّدُنۡ حَكِيمٍ عَلِيمٍ ٦
Muhakkak ki bu Kur’an, sana, hükmünde hikmet sahibi olup her şeyi bilen Allah katından veriliyor.
إِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهۡلِهِۦٓ إِنِّيٓ ءَانَسۡتُ نَارٗا سَـَٔاتِيكُم مِّنۡهَا بِخَبَرٍ أَوۡ ءَاتِيكُم بِشِهَابٖ قَبَسٖ لَّعَلَّكُمۡ تَصۡطَلُونَ ٧
Bir vakit Mûsa, (sefere çıkıp yolunu şaşırdığı zaman beraberinde bulunan) ehline şöyle demişti: “- Ben cidden bir ateş gördüm; size ondan (ateşin yanında bulunanlardan yol hakkında) ya bir haber getireceğim yahut parlak bir ateş koru getireceğim. Olur ki, ateş yakar ısınırsınız.”
فَلَمَّا جَآءَهَا نُودِيَ أَنۢ بُورِكَ مَن فِي ٱلنَّارِ وَمَنۡ حَوۡلَهَا وَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٨
Vakta ki, o ateşe vardı, şöyle nida olundu: “- Ateş yerinde olan Mûsa’ya ve etrafında bulunan meleklere bereket verildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah (bütün noksanlıklardan ve ihtiyaçtan) münezzehtir.
يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّهُۥٓ أَنَا ٱللَّهُ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ ٩
Ey Mûsa! Her şeye gâlib ve hikmet sahibi olan Allah benim.
وَأَلۡقِ عَصَاكَۚ فَلَمَّا رَءَاهَا تَهۡتَزُّ كَأَنَّهَا جَآنّٞ وَلَّىٰ مُدۡبِرٗا وَلَمۡ يُعَقِّبۡۚ يَٰمُوسَىٰ لَا تَخَفۡ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ ٱلۡمُرۡسَلُونَ ١٠
Asânı bırak! (bırakınca) onu, çevik bir yılan gibi hareket ediyor halde gördüğü zaman, dönüp kaçtı ve arkasına bakmadı. Ey Mûsa! Korkma; benim izzet huzurumda, peygamber olanlar korkmaz.
إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسۡنَۢا بَعۡدَ سُوٓءٖ فَإِنِّي غَفُورٞ رَّحِيمٞ ١١
Ancak zulmeden müstesna. Sonra da kötülüğün arkasından iyiliğe dönen (tevbe eden) için muhakkak ki ben Gafûr’um= bağışlayıcıyım, Rahîm’im= çok merhametliyim.
وَأَدۡخِلۡ يَدَكَ فِي جَيۡبِكَ تَخۡرُجۡ بَيۡضَآءَ مِنۡ غَيۡرِ سُوٓءٖۖ فِي تِسۡعِ ءَايَٰتٍ إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ وَقَوۡمِهِۦٓۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمٗا فَٰسِقِينَ ١٢
Elini koynuna sok, (sonra) lekesiz bembeyaz çıksın da dokuz mucize ile beraber Firavun’a ve onun (kıpt) kavmine git. Çünkü onlar kâfirler topluluğudur.”