بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِذۡ دَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَقَالُواْ سَلَٰمٗا قَالَ إِنَّا مِنكُمۡ وَجِلُونَ ٥٢
O vakit ki yanına girdiler de, “selâm” dediler; “biz” dedi, “sizden cidden korkuyoruz”.
Hani İbrahim'in yanına girip selâm verdiklerinde O «Biz sizden korkuyoruz» dedi.
Hani misafirler İbrahim'in yanına girmiş ve "Selam" demişlerdi. O da, "Gerçekten biz sizden korkuyoruz" demişti.
قَالُواْ لَا تَوۡجَلۡ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٖ ٥٣
“Korkma” dediler, “biz sana alîm bir oğul tebşir ediyoruz”.
Onlar «Korkma, biz sana bilgin bir oğlun olacağını müjdeliyoruz.»
Onlar, "Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler.
قَالَ أَبَشَّرۡتُمُونِي عَلَىٰٓ أَن مَّسَّنِيَ ٱلۡكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ ٥٤
“Beni mi” dedi, “tebşir ettiniz? Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, artık beni ne suretle tebşir edersiniz?”.
İbrahim «Hayli ilerlemiş yaşıma rağmen mi bana bu müjdeyi veriyorsunuz? O halde neye dayanarak müjde veriyorsunuz?» dedi.
İbrahim, "Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?" dedi.
قَالُواْ بَشَّرۡنَٰكَ بِٱلۡحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ ٱلۡقَٰنِطِينَ ٥٥
“Seni” dediler, “emr-i Hak ile tebşir ettik, onun için ümidi kesenlerden olma”.
Onlar dediler ki «Sana bu müjdeyi gerçeğe dayanarak veriyoruz, sakın umutsuzlardan olma.»
"Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma" dediler.
قَالَ وَمَن يَقۡنَطُ مِن رَّحۡمَةِ رَبِّهِۦٓ إِلَّا ٱلضَّآلُّونَ ٥٦
“Rabbinin rahmetinden” dedi, “sapkınlardan başka kim ümit keser?”.
İbrahim, «sapıklardan başka kim Allah'ın rahmetinden ümit keser» dedi.
Dedi ki: "Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?"
قَالَ فَمَا خَطۡبُكُمۡ أَيُّهَا ٱلۡمُرۡسَلُونَ ٥٧
“Ey mürseller” dedi, “bunu müte‘âkib me’mûriyetiniz nedir?”.
İbrahim; «Ey elçiler göreviniz nedir?» dedi.
İbrahim, "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi.
قَالُوٓاْ إِنَّآ أُرۡسِلۡنَآ إِلَىٰ قَوۡمٖ مُّجۡرِمِينَ ٥٨
“Haberin olsun” dediler, “biz mücrim bir kavme gönderildik
Onlar dediler ki, «Biz günahkâr bir topluma gönderildik.
Şöyle dediler: "Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.
إِلَّآ ءَالَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمۡ أَجۡمَعِينَ ٥٩
ancak âl-i Lût müstesnâ; Biz onların hepsini behemehâl kurtaracağız.
Yalnız Lût'un bağlıları ile ailesi hariç; onların tümünü kurtaracağız.
Lût'un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût'un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik."
إِلَّا ٱمۡرَأَتَهُۥ قَدَّرۡنَآ إِنَّهَا لَمِنَ ٱلۡغَٰبِرِينَ ٦٠
Ancak karısını takdir ettik, o muhakkak kalacaklardandır”.
Yalnız Lût'un eşi hariç, onun geride kalanlar arasında olmasını uygun gördük.
Lût'un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût'un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik."
فَلَمَّا جَآءَ ءَالَ لُوطٍ ٱلۡمُرۡسَلُونَ ٦١
Bunun üzerine vaktâ ki âl-i Lût’a mürseller geldiler,
Bu elçiler Lût'un evine geldiklerinde.
Elçiler (melekler) Lût'un ailesine gelince Lût onlara, "Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.
قَالَ إِنَّكُمۡ قَوۡمٞ مُّنكَرُونَ ٦٢
“siz” dedi, “cidden ürkülecek bir kavimsiniz”.
Lût; «Siz benim tanımadığım kimselersiniz» dedi.
Elçiler (melekler) Lût'un ailesine gelince Lût onlara, "Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.