بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَنَبِّئۡهُمۡ عَن ضَيۡفِ إِبۡرَٰهِيمَ ٥١
Hem onlara İbrâhim’in müsafirlerinden bahset.
إِذۡ دَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَقَالُواْ سَلَٰمٗا قَالَ إِنَّا مِنكُمۡ وَجِلُونَ ٥٢
O vakit ki yanına girdiler de, “selâm” dediler; “biz” dedi, “sizden cidden korkuyoruz”.
قَالُواْ لَا تَوۡجَلۡ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٖ ٥٣
“Korkma” dediler, “biz sana alîm bir oğul tebşir ediyoruz”.
قَالَ أَبَشَّرۡتُمُونِي عَلَىٰٓ أَن مَّسَّنِيَ ٱلۡكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ ٥٤
“Beni mi” dedi, “tebşir ettiniz? Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, artık beni ne suretle tebşir edersiniz?”.
قَالُواْ بَشَّرۡنَٰكَ بِٱلۡحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ ٱلۡقَٰنِطِينَ ٥٥
“Seni” dediler, “emr-i Hak ile tebşir ettik, onun için ümidi kesenlerden olma”.
قَالَ وَمَن يَقۡنَطُ مِن رَّحۡمَةِ رَبِّهِۦٓ إِلَّا ٱلضَّآلُّونَ ٥٦
“Rabbinin rahmetinden” dedi, “sapkınlardan başka kim ümit keser?”.
قَالَ فَمَا خَطۡبُكُمۡ أَيُّهَا ٱلۡمُرۡسَلُونَ ٥٧
“Ey mürseller” dedi, “bunu müte‘âkib me’mûriyetiniz nedir?”.
قَالُوٓاْ إِنَّآ أُرۡسِلۡنَآ إِلَىٰ قَوۡمٖ مُّجۡرِمِينَ ٥٨
“Haberin olsun” dediler, “biz mücrim bir kavme gönderildik
إِلَّآ ءَالَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمۡ أَجۡمَعِينَ ٥٩
ancak âl-i Lût müstesnâ; Biz onların hepsini behemehâl kurtaracağız.
إِلَّا ٱمۡرَأَتَهُۥ قَدَّرۡنَآ إِنَّهَا لَمِنَ ٱلۡغَٰبِرِينَ ٦٠
Ancak karısını takdir ettik, o muhakkak kalacaklardandır”.
فَلَمَّا جَآءَ ءَالَ لُوطٍ ٱلۡمُرۡسَلُونَ ٦١
Bunun üzerine vaktâ ki âl-i Lût’a mürseller geldiler,