بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَأَمَّا ٱلۡإِنسَٰنُ إِذَا مَا ٱبۡتَلَىٰهُ رَبُّهُۥ فَأَكۡرَمَهُۥ وَنَعَّمَهُۥ فَيَقُولُ رَبِّيٓ أَكۡرَمَنِ ١٥
Amma insan, her ne zaman Rabbi onu imtihan edip de ona ikram eyler, ona nimetler verirse, o vakit “Rabbim bana ikram etti” der.
Rabbin denemek için bir insana iyilik edip, nimet verdiği zaman o: «Rabbim beni şerefli kıldı» der.
İnsan ise; Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, "Rabbim bana ikram etti" der.
وَأَمَّآ إِذَا مَا ٱبۡتَلَىٰهُ فَقَدَرَ عَلَيۡهِ رِزۡقَهُۥ فَيَقُولُ رَبِّيٓ أَهَٰنَنِ ١٦
Amma her ne zaman da imtihan edip rızkını daraltırsa o vakit de “Rabbim bana ihânet etti” der.
Fakat onu sınamak için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: «Rabbim bana hor baktı» der.
Ama onu deneyip rızkını daraltınca da, "Rabbim beni aşağıladı" der.
كـَلَّاۖ بَل لَّا تُكۡرِمُونَ ٱلۡيَتِيمَ ١٧
Hayır hayır, doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz.
Hayır yetime karşı cömert davranmıyorsunuz.
Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.
وَلَا تَحَٰٓضُّونَ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلۡمِسۡكِينِ ١٨
Ve birbirinizi miskini it‘âma teşvik eylemiyorsunuz.
Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi özendirmiyorsunuz.
Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
وَتَأۡكُلُونَ ٱلتُّرَاثَ أَكۡلٗا لَّمّٗا ١٩
Hâlbuki mîrâsı öyle bir yiyiş yiyorsunuz ki dermecesine.
Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz.
Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz.
وَتُحِبُّونَ ٱلۡمَالَ حُبّٗا جَمّٗا ٢٠
Ve malı öyle bir seviş seviyorsunuz ki yığmacasına.
Malı pek çok seviyorsunuz.
Malı da pek çok seviyorsunuz.
كـَلَّآۖ إِذَا دُكَّتِ ٱلۡأَرۡضُ دَكّٗا دَكّٗا ٢١
Hayır hayır, Arz “dekken dekkâ” düzlendiği
Hayır, yer çarpılıp paralandığı zaman,
Hayır, yeryüzü (kıyamet sarsıntısıyla) parça parça olup dağıldığı zaman,
وَجَآءَ رَبُّكَ وَٱلۡمَلَكُ صَفّٗا صَفّٗا ٢٢
ve Rabbinin emri gelip melek “saffen saffâ” dizildiği vakit
Melekler sıra sıra dizilip, Rabbinin buyruğu gelince,
Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!?
وَجِاْيٓءَ يَوۡمَئِذِۭ بِجَهَنَّمَۚ يَوۡمَئِذٖ يَتَذَكَّرُ ٱلۡإِنسَٰنُ وَأَنَّىٰ لَهُ ٱلذِّكۡرَىٰ ٢٣
ki cehennem de o gün getirilmiştir, o insan o gün anlar, fakat o anlamadan ona ne fâide?
Ki cehennem de o gün getirilmiştir. İşte o gün insan anlar, ancak artık anlamanın kendisine ne faydası var?
Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!?
يَقُولُ يَٰلَيۡتَنِي قَدَّمۡتُ لِحَيَاتِي ٢٤
“Ah” der; “nolurdu ben önce hayâtım için (sağlığımda hayırlar) takdim etmiş olsa idim”.
O zaman insan, 'Ah keşke ben bu hayatım için önceden iyi işler yapıp gönderseydim' der.
"Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım" der.
فَيَوۡمَئِذٖ لَّا يُعَذِّبُ عَذَابَهُۥٓ أَحَدٞ ٢٥
Artık o gün onun ettiği azâbı kimse edemez
O gün O'nun yapacağı azabı kimse yapamaz.
Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.