072 surah

بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَأَنَّهُۥ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى ٱللَّهِ شَطَطٗا ٤

Gerçekten bizim cahilimiz (İblis), Allah’a karşı saçma söz söylüyormuş.

– Ali Fikri Yavuz

وَأَنَّا ظَنَنَّآ أَن لَّن تَقُولَ ٱلۡإِنسُ وَٱلۡجِنُّ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبٗا ٥

Hakikaten biz, insan ile cin, Allah’a karşı asla yalan söylemez sanmışız.

– Ali Fikri Yavuz

وَأَنَّهُۥ كَانَ رِجَالٞ مِّنَ ٱلۡإِنسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٖ مِّنَ ٱلۡجِنِّ فَزَادُوهُمۡ رَهَقٗا ٦

Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinden bazı erkeklere sığınıyorlardı da, cinlerin kibir ve azgınlıklarını artırıyorlardı.

– Ali Fikri Yavuz

وَأَنَّهُمۡ ظَنُّواْ كَمَا ظَنَنتُمۡ أَن لَّن يَبۡعَثَ ٱللَّهُ أَحَدٗا ٧

O insanlar da, (ey cinler) sizin zannettiğiniz gibi, Allah’ın ebedîyen hiç bir kimseyi öldükten sonra diriltmiyeceğini zannetmişlerdi.

– Ali Fikri Yavuz

وَأَنَّا لَمَسۡنَا ٱلسَّمَآءَ فَوَجَدۡنَٰهَا مُلِئَتۡ حَرَسٗا شَدِيدٗا وَشُهُبٗا ٨

Doğrusu biz (cinler topluluğu, meleklerin sözünü dinlemek için) semayı yokladık da, onu (meleklerden ibaret) çok kuvvetli bekçiler ve şihaplarla (akan yakıcı yıldızlarla) doldurulmuş bulduk.

– Ali Fikri Yavuz

وَأَنَّا كُنَّا نَقۡعُدُ مِنۡهَا مَقَٰعِدَ لِلسَّمۡعِۖ فَمَن يَسۡتَمِعِ ٱلۡأٓنَ يَجِدۡ لَهُۥ شِهَابٗا رَّصَدٗا ٩

Halbuki biz (Peygamberin gönderilmesinden önce) haber dinlemek için göğün bazı (bekçilerden boş) yerlerine otururduk; fakat şimdi, kim dinleyecek olursa, kendisini gözetleyen bir şihap (yakıcı bir yıldız) buluyor.

– Ali Fikri Yavuz

وَأَنَّا لَا نَدۡرِيٓ أَشَرٌّ أُرِيدَ بِمَن فِي ٱلۡأَرۡضِ أَمۡ أَرَادَ بِهِمۡ رَبُّهُمۡ رَشَدٗا ١٠

Doğrusu biz bilmeyiz; o arzdaki kimselere bir fenalık mı istenmiştir; yoksa Rableri onlara bir iyilik mi dilemiştir?

– Ali Fikri Yavuz

وَأَنَّا مِنَّا ٱلصَّٰلِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذَٰلِكَۖ كُنَّا طَرَآئِقَ قِدَدٗا ١١

Doğrusu, biz cinlerin içinde, mümin olanlar da var, içimizden bundan aşağı (kâfirler) olan da var. (Allah’a iman etmezden önce) çeşit çeşit mezheplere ayrılmış idik.

– Ali Fikri Yavuz

وَأَنَّا ظَنَنَّآ أَن لَّن نُّعۡجِزَ ٱللَّهَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَن نُّعۡجِزَهُۥ هَرَبٗا ١٢

Gerçekten biz anladık ki, Allah’ı yeryüzünde acze düşürmemize asla imkân yok, kaçmakla da hiç bir zaman O’nu âciz bırakamayız.

– Ali Fikri Yavuz

وَأَنَّا لَمَّا سَمِعۡنَا ٱلۡهُدَىٰٓ ءَامَنَّا بِهِۦۖ فَمَن يُؤۡمِنۢ بِرَبِّهِۦ فَلَا يَخَافُ بَخۡسٗا وَلَا رَهَقٗا ١٣

Gerçekten biz, O Kur’an’ı dinlediğimiz zaman ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse, artık ne mükâfatının azalacağından, ne de bir haksızlığa uğrıyacağından korkmaz.

– Ali Fikri Yavuz

وَأَنَّا مِنَّا ٱلۡمُسۡلِمُونَ وَمِنَّا ٱلۡقَٰسِطُونَۖ فَمَنۡ أَسۡلَمَ فَأُوْلَٰٓئِكَ تَحَرَّوۡاْ رَشَدٗا ١٤

Gerçekten bizim içimizde (Kur’an’a ve Peygambere iman eden) müslümanlar da var, bizden (iman etmiyen) zalimler de var. Müslüman olanlar, işte onlar hidayeti arayanlardır; (ve ona lâyık bulunanlardır).

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu