بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

لَقَدۡ خَلَقۡنَا ٱلۡإِنسَٰنَ فِي كَبَدٍ ٤

Hakikaten biz insanı bir meşakkat içinde yarattık.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, insanı gerçekten meşakkat içinde yarattık.

– İbni Kesir

(1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.

– Diyanet İşleri

ki biz insanı, andolsun, meşakkat içinde yaratdık.

– Hasan Basri Çantay

Biz insanı birtakım zorluklar, zahmetler ve sıkıntılar içinde yarattık.

– Seyyid Kutub

أَيَحۡسَبُ أَن لَّن يَقۡدِرَ عَلَيۡهِ أَحَدٞ ٥

O kendisine karşı kimse göç yetiremez mi sanıyor?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa o, kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

– İbni Kesir

İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

– Diyanet İşleri

O, kendisine kimsenin mutlakaa güc yetiremeyeceğini mi sanıyor?

– Hasan Basri Çantay

İnsan hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

– Seyyid Kutub

يَقُولُ أَهۡلَكۡتُ مَالٗا لُّبَدًا ٦

Ben yığın yığın mal telef ettim diyor.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Yığın yığın mal tüketmişimdir, diyor.

– İbni Kesir

“Yığınla mal harcadım” diyor.

– Diyanet İşleri

Der ki: «Yığın yığın mal telef etdim».

– Hasan Basri Çantay

Yığın yığın mal tüketmişimdir diyor.

– Seyyid Kutub

أَيَحۡسَبُ أَن لَّمۡ يَرَهُۥٓ أَحَدٌ ٧

Onu bir gören olmadı mı zann ediyor?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?

– İbni Kesir

Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?

– Diyanet İşleri

O, kendisini hiçbir (kişi) nin görmediğini mi sanıyor?

– Hasan Basri Çantay

Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?

– Seyyid Kutub

أَلَمۡ نَجۡعَل لَّهُۥ عَيۡنَيۡنِ ٨

Vermedik mi biz ona iki göz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; onun için iki göz var etmedik mi?

– İbni Kesir

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

– Diyanet İşleri

Biz. ona vermedik mi: (Görecek) iki göz,

– Hasan Basri Çantay

Biz ona iki göz vermedik mi?

– Seyyid Kutub

وَلِسَانٗا وَشَفَتَيۡنِ ٩

Ve bir dil ve iki dudak;.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bir dil ve iki dudak.

– İbni Kesir

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

– Diyanet İşleri

(kalbine tercüman olacak) bir dil, (boş boğazlığına mâni' olacak) iki dudak?

– Hasan Basri Çantay

Bir dil, iki dudak vermedik mi?

– Seyyid Kutub

وَهَدَيۡنَٰهُ ٱلنَّجۡدَيۡنِ ١٠

İki de tepe gösterdik.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; ona iki de yol gösterdik.

– İbni Kesir

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

– Diyanet İşleri

Biz ona iki de yol gösterdik.

– Hasan Basri Çantay

Biz ona eğri ve doğru iki yol göstermedik mi?

– Seyyid Kutub

فَلَا ٱقۡتَحَمَ ٱلۡعَقَبَةَ ١١

Fakat o göğüs veremedi o (akabeye) sarp yokuşa.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ama o, sarp yokuşu aşmaya girişemedi.

– İbni Kesir

Fakat o, sarp yokuşa atılmadı.

– Diyanet İşleri

Fakat o, sarp yokuşa saldıramadı.

– Hasan Basri Çantay

Fakat o zor geçidi aşmaya girişmedi.

– Seyyid Kutub

وَمَآ أَدۡرَىٰكَ مَا ٱلۡعَقَبَةُ ١٢

Bildin mi o sarp yokuş ne?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin?

– İbni Kesir

Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin?

– Diyanet İşleri

Bu sarp yokuşun ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?

– Hasan Basri Çantay

O zor geçidin ne olduğunu sen bilir misin?

– Seyyid Kutub

فَكُّ رَقَبَةٍ ١٣

(Fekki rakabe) esîr bir boyun kurtarmak.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bir kul azad etmektir.

– İbni Kesir

O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir.

– Diyanet İşleri

(O) kul azad etmekdir,

– Hasan Basri Çantay

O geçit bir köle ve esir azad etmektir.

– Seyyid Kutub

أَوۡ إِطۡعَٰمٞ فِي يَوۡمٖ ذِي مَسۡغَبَةٖ ١٤

Veya salgın bir açlık gününde yemek yedirmek.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut açlık gününde yemek yedirmektir,

– İbni Kesir

(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

– Diyanet İşleri

yahud (salgın) bir açlık gününde yemek yedirmekdir,

– Hasan Basri Çantay

Yahut açlık gününde doyurmaktır.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu