بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَجَعَلَهُۥ غُثَآءً أَحۡوَىٰ ٥
Sonra da onu karamsı bir sel kusuğuna çevirdi.
Sonra da onu kupkuru, siyah bir çöpe çevirmiştir.
(4-5) O, yeşil bitki örtüsünü çıkaran, sonra da onları çürüyüp kararmış çör çöpe çevirendir.
Sonra da onu kapkara, kupkuru bir haale getirendir.
Sonra da onları kupkuru çöpe çevirendir.
سَنُقۡرِئُكَ فَلَا تَنسَىٰٓ ٦
Bundan böyle sana Kur'an okutacağız da unutmayacaksın.
Seni okutacağız da hiç unutmayacaksın.
Sana Kur’an’ı okutacağız ve sen onu unutmayacaksın.
(Habîbim) seni okutacağız da (asla) unutmayacaksın.
Ey Muhammed! Sana Kur'an'ı biz okutacağız ve asla unutmayacaksın.
إِلَّا مَا شَآءَ ٱللَّهُۚ إِنَّهُۥ يَعۡلَمُ ٱلۡجَهۡرَ وَمَا يَخۡفَىٰ ٧
Yalnız Allah’ın dilediği başka çünkü o açığı da bilir gizliyi de.
Yalnız Allah'ın dilediği başka. Çünkü O, açığı da, gizli olanı da bilir.
Ancak Allah’ın dilediği başka. Şüphesiz O, açık olanı da bilir, gizliyi de.
Allahın dilediği başka. Çünkü O, aşikârı da bilir, gizliyi de.
Yalnız Allah'ın dilediği başka. O açığı da bilir gizliyi de.
وَنُيَسِّرُكَ لِلۡيُسۡرَىٰ ٨
Ve seni en kolay yola muvaffak kılacağız.
Ve seni kolay olana muvaffak edeceğiz.
Biz seni en kolay olana kolayca ileteceğiz.
Seni en kolay olana muvaffak edeceğiz.
Seni en kolay yolu tutmağa muvaffak edeceğiz.
فَذَكِّرۡ إِن نَّفَعَتِ ٱلذِّكۡرَىٰ ٩
Onun için öğüd ver: öğüd fâide verirse.
O halde öğüt fayda verecekse, öğüt ver.
O hâlde, eğer öğüt fayda verirse, öğüt ver.
O halde eğer öğüd fâide verirse (durma) öğüd ver.
O halde hatırlatmak fayda verirse hatırlat.
سَيَذَّكَّرُ مَن يَخۡشَىٰ ١٠
Saygısı olan öğüt alacaktır.
Korkacak olan öğüt alacaktır.
Allah’a karşı derin saygı duyarak O’ndan korkan öğüt alacaktır.
(Allahdan) korkacak olan öğüdü kabul eder.
Allah'tan korkan, öğüt alır.
وَيَتَجَنَّبُهَا ٱلۡأَشۡقَى ١١
Pek bedbaht olan da ondan kaçınacaktır.
Bedbaht olan ise ondan kaçınır.
(11-12) En büyük ateşe girecek olan en bedbaht kimse (kâfir) ise, öğüt almaktan kaçınır.
Peki bedbaht olan ise ondan kaçınır,
Bedbaht olan ondan kaçacaktır.
ٱلَّذِي يَصۡلَى ٱلنَّارَ ٱلۡكُبۡرَىٰ ١٢
O ki en büyük ateşe yaslanacaktır.
Ki o, en büyük ateşe girecek olandır.
(11-12) En büyük ateşe girecek olan en bedbaht kimse (kâfir) ise, öğüt almaktan kaçınır.
Ki o, en büyük ateşe girecek,
O en büyük ateşe yaslanacaktır.
ثُمَّ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحۡيَىٰ ١٣
Sonra ne ölecek onda ne hayat bulacaktır.
O, orada ne ölecek, ne de dirilecektir.
Sonra orada ne ölür (kurtulur), ne de (rahat bir hayat) yaşar.
sonra orada hem ölmeyecek, hem dirilmeyecek olandır O.
Sonra onun içinde ne ölür ne de yaşar.
قَدۡ أَفۡلَحَ مَن تَزَكَّىٰ ١٤
Doğrusu felâh buldu tezekkî eden.
Doğrusu arınan, felah bulmuştur.
(14-15) Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.
(14-15) Hakıykat iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredib de namaz kılan kimse umduğuna erişmişdir.
Doğrusu mutluluğa ermiştir arınan,
وَذَكَرَ ٱسۡمَ رَبِّهِۦ فَصَلَّىٰ ١٥
Ve Rabbi’nin ismini anıp da namaz kılan.
Rabbının adını anıp namaz kılan.
(14-15) Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.
(14-15) Hakıykat iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredib de namaz kılan kimse umduğuna erişmişdir.
Rabbinin adını anıp namaz kılan.