بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّهُۥ عَلَىٰ رَجۡعِهِۦ لَقَادِرٞ ٨
Elbette o onu döndürmeğe kadirdir.
Şüphe yok ki O, onu yeniden döndürmeye kadirdir.
Şüphesiz Allah’ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter.
Şübhe yok ki (Allah) onu (tekrar diriltib) döndürmiye elbette kaadirdir,
Allah onu tekrar yaratmaya kadirdir.
يَوۡمَ تُبۡلَى ٱلسَّرَآئِرُ ٩
Yoklanacağı gün bütün serâir.
O gün, sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır.
Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla!
o günde ki (bütün) sırlar yoklanıb meydana çıkarılacakdır.
Gizli işlerin ortaya çıkarıldığı günde.
فَمَا لَهُۥ مِن قُوَّةٖ وَلَا نَاصِرٖ ١٠
O vakit ona ne bir kuvvet vardır ne de bir nâsır.
Artık onun gücü de, yardımcısı da yoktur.
(O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.
Artık onun için ne bir kudret, ne de bir yardımcı yokdur.
Onun hiçbir gücü ve hiçbir yardımcısı olmaz.
وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلرَّجۡعِ ١١
Kasem olsun o Semâ-i zati reca.
Andolsun o dönüş yeri olan göğe.
Yağmurlu göğe andolsun,
Andolsun o dönüş saahibi olan göğe,
Yağmurun sahibi göğe.
وَٱلۡأَرۡضِ ذَاتِ ٱلصَّدۡعِ ١٢
Ve o arzı zati sada.
Ve yarılan yere,
Yarık yarık çatlamış yere andolsun.
o (nebat ile) yarılan yere ki,
Bitkinin yeşerdiği yere andolsun ki.
إِنَّهُۥ لَقَوۡلٞ فَصۡلٞ ١٣
Ki o her halde bir keskin hukümdür.
Ki doğrusu bu, kesin bir sözdür,
Şüphesiz o Kur’an, hak ile batılı ayırd eden bir sözdür.
Hakıykaten o (Kur'an) hak ile (baatılı ayırd eden) kat'î bir kelâmdır.
Şüphesiz Kur'an kesin bir sözdür.
وَمَا هُوَ بِٱلۡهَزۡلِ ١٤
Şaka değildir.
Ve o, bir şaka değildir.
O, boş bir söz değildir.
O, bir şaka değildir.
O saçma bir söz değildir.
إِنَّهُمۡ يَكِيدُونَ كَيۡدٗا ١٥
Haberin olsun ki onlar hep hiyle kuruyorlar.
Gerçekten onlar düzen kuruyorlar,
Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar,
Hakıykat, onlar alabildiklerine hileler düzerler.
Onlar bir tuzak kuruyorlar.
وَأَكِيدُ كَيۡدٗا ١٦
Ben de kurarım hiylelerine hiyle.
Ben de bir düzen kurmaktayım.
Ben de bir tuzak kurarım.
Ben de onların hilelerini (ceza ile) karşılarım.
Ben de bir tuzak kuruyorum.
فَمَهِّلِ ٱلۡكَٰفِرِينَ أَمۡهِلۡهُمۡ رُوَيۡدَۢا ١٧
Onun için kâfirleri imhal eyle: mühlet ver onlara biraz.
Sen; şimdilik kafirlere mühlet ver, onları biraz geciktir.
Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı!
(Habîbim) sen şimdilik o kâfirlere mühlet ver, onları biraz gecikdiriver.
Sen kâfirlere mühlet ver. Onlara biraz zaman tanı.