بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ٱلنَّجۡمُ ٱلثَّاقِبُ ٣
O necmi sâkıb.
O, delen yıldızdır.
O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.
(O, zıyâsiyle karanlığı) delen yıldızdır.
O karanlığı delen yıldızdır.
إِن كُلُّ نَفۡسٖ لَّمَّا عَلَيۡهَا حَافِظٞ ٤
Bir nefis yoktur ki illâ üzerinde bir hâfız olmasın.
Hiç bir nefis yoktur ki mutlaka onun üzerinde bir gözeten bulunmasın.
Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın.
Hiçbir nefs haaric değildir, ille onun üzerinde bir gözeten vardır.
Hiçbir can yoktur ki başında bir koruyucu olmasın.
فَلۡيَنظُرِ ٱلۡإِنسَٰنُ مِمَّ خُلِقَ ٥
Onun için insan düşünsün neden yaratıldı?
Şu halde insan bir baksın, neden yaratılmıştır?
Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.
Şimdi, insan hangi şeyden yaratıldı? (İbretle) baksın.
Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.
خُلِقَ مِن مَّآءٖ دَافِقٖ ٦
Bir atılgan sudan yaratıldı.
O, atılıp dökülen bir sudan yaratılmıştır.
Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.
O, atılıb dökülen bir sudan yaratılmışdır,
Fışkıran su damlacığından yaratıldı.
يَخۡرُجُ مِنۢ بَيۡنِ ٱلصُّلۡبِ وَٱلتَّرَآئِبِ ٧
Ki sulb ile sîneler arasından çıkar.
Bel kemiği ile göğüslerin arasından çıkar.
Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.
Ki (erkeğin) arka kemiği ile (kadının) göğüs kemikleri arasından çıkıyor o.
Bel ile kaburga kemikleri arasından çıkan.
إِنَّهُۥ عَلَىٰ رَجۡعِهِۦ لَقَادِرٞ ٨
Elbette o onu döndürmeğe kadirdir.
Şüphe yok ki O, onu yeniden döndürmeye kadirdir.
Şüphesiz Allah’ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter.
Şübhe yok ki (Allah) onu (tekrar diriltib) döndürmiye elbette kaadirdir,
Allah onu tekrar yaratmaya kadirdir.
يَوۡمَ تُبۡلَى ٱلسَّرَآئِرُ ٩
Yoklanacağı gün bütün serâir.
O gün, sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır.
Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla!
o günde ki (bütün) sırlar yoklanıb meydana çıkarılacakdır.
Gizli işlerin ortaya çıkarıldığı günde.
فَمَا لَهُۥ مِن قُوَّةٖ وَلَا نَاصِرٖ ١٠
O vakit ona ne bir kuvvet vardır ne de bir nâsır.
Artık onun gücü de, yardımcısı da yoktur.
(O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.
Artık onun için ne bir kudret, ne de bir yardımcı yokdur.
Onun hiçbir gücü ve hiçbir yardımcısı olmaz.
وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلرَّجۡعِ ١١
Kasem olsun o Semâ-i zati reca.
Andolsun o dönüş yeri olan göğe.
Yağmurlu göğe andolsun,
Andolsun o dönüş saahibi olan göğe,
Yağmurun sahibi göğe.
وَٱلۡأَرۡضِ ذَاتِ ٱلصَّدۡعِ ١٢
Ve o arzı zati sada.
Ve yarılan yere,
Yarık yarık çatlamış yere andolsun.
o (nebat ile) yarılan yere ki,
Bitkinin yeşerdiği yere andolsun ki.
إِنَّهُۥ لَقَوۡلٞ فَصۡلٞ ١٣
Ki o her halde bir keskin hukümdür.
Ki doğrusu bu, kesin bir sözdür,
Şüphesiz o Kur’an, hak ile batılı ayırd eden bir sözdür.
Hakıykaten o (Kur'an) hak ile (baatılı ayırd eden) kat'î bir kelâmdır.
Şüphesiz Kur'an kesin bir sözdür.