بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ذُو ٱلۡعَرۡشِ ٱلۡمَجِيدُ ١٥
Arş’ın sahibi, şanlı (mecîd) dir.
Arş'ın sahibidir, Mecid'dir.
Arş’ın sahibidir, şanı yüce olandır.
Arşın saahibidir. (Zâtinde de, sıfatlarında da) pek yücedir (büyükdür).
Arş'ın sahibidir, yücedir.
فَعَّالٞ لِّمَا يُرِيدُ ١٦
Dilediğini yapar (fa'alün limâ yürîd) dir.
Dilediğini mutlaka yapandır.
Dilediğini mutlaka yapandır.
Ne dilerse hakkıyle yapandır.
İstediğini yapandır.
هَلۡ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ٱلۡجُنُودِ ١٧
Geldi ya, sana kıssası o orduların (o cünudun).
O orduların haberi haberi, sana geldi mi?
(17-18) Orduların, Firavun ve Semûd’un haberi sana geldi mi?
(17-18) Sana (Habîbim) o orduların, Firavn ve Semuudun haberi geldi ya.
Sana orduların haberi geldi mi?
فِرۡعَوۡنَ وَثَمُودَ ١٨
Firavun’un ve Semud’un.
Firavun ve Semud'un.
(17-18) Orduların, Firavun ve Semûd’un haberi sana geldi mi?
(17-18) Sana (Habîbim) o orduların, Firavn ve Semuudun haberi geldi ya.
Firavun ve Semud'a ait orduların.
بَلِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فِي تَكۡذِيبٖ ١٩
Fakat o küfredenler hâlâ bir tekzibe.
Doğrusu küfredenler, yalanlamadadırlar.
Hayır, inkâr edenler, hâlâ yalanlamaktadırlar.
Hayır, o küfredenler (haalâ) tekzîbdedirler.
Doğrusu kâfirler bir yalanlama içindedirler.
وَٱللَّهُ مِن وَرَآئِهِم مُّحِيطُۢ ٢٠
Halbuki Allah arkalarından kuşatmış.
Allah ise onları arkadan kuşatandır.
Oysa Allah, onları arkalarından kuşatmıştır.
Halbuki Allah, arkalarından (onları) kuşatıcıdır.
Halbuki Allah onları artlarından kuşatmıştır.
بَلۡ هُوَ قُرۡءَانٞ مَّجِيدٞ ٢١
Fakat o şanlı bir Kur'an’dır.
Doğrusu o; şanlı bir Kur'an'dır.
Hayır, o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kur’an’dır.
Daha doğrusu (kâfirlerin tekzîb etdikleri) o (kitâb) çok şerefli bir Kur'andır,
Aksine, o şerefli bir Kur'an'dır.
فِي لَوۡحٖ مَّحۡفُوظِۭ ٢٢
Bir Levh-i mahfuzda.
Levh-i Mahfuz'dadır.
O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz’da)dır.
Ki mahfuuz bir levhadadır (o).
Korunan bir levhada (Levh-i Mahfuz'da)'dır.