بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَإِذَا ٱنقَلَبُوٓاْ إِلَىٰٓ أَهْلِهِمُ ٱنقَلَبُواْ فَكِهِينَ ﴿٣١

Ailelerine dönerken zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlardı.

— Diyanet İşleri

وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوٓاْ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَضَآلُّونَ ﴿٣٢

Mü’minleri gördükleri vakit, “Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir” diyorlardı.

— Diyanet İşleri

وَمَآ أُرْسِلُواْ عَلَيْهِمْ حَٰفِظِينَ ﴿٣٣

Hâlbuki onlar, mü’minlerin başına bekçi olarak gönderilmemişlerdi.

— Diyanet İşleri

فَٱلْيَوْمَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مِنَ ٱلْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ ﴿٣٤

İşte bugün de mü’minler kâfirlere gülerler.

— Diyanet İşleri

عَلَى ٱلْأَرَآئِكِ يَنظُرُونَ ﴿٣٥

Koltuklar üzerinde (etrafı) seyrederler.

— Diyanet İşleri

هَلْ ثُوِّبَ ٱلْكُفَّارُ مَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ ﴿٣٦

Nasıl, kâfirler yapmakta olduklarının karşılığını buldular mı?

— Diyanet İşleri

AYARLAR