بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّ ٱلۡأَبۡرَارَ لَفِي نَعِيمٍ ٢٢
Haberiniz olsunki ebrar muhakkak bir naîm içindedir.
Şüphesiz iyiler, Naim'dedirler.
Şüphesiz iyi kimseler, Naîm cennetindedirler.
Şübhesiz o iyiler (cennet) ni'met (leri) içinde,
İyiler şüphesiz cennette nimetler içindedirler.
عَلَى ٱلۡأَرَآئِكِ يَنظُرُونَ ٢٣
Erîkler üzerinde nezaret ederler.
Tahtlar üzerinde temaşa ederler.
Koltuklar üzerinde, (etrafı) seyrederler.
(süslü) tahtlar üzerinde (kendilerine verilen ni'metleri) temâşâ edeceklerdir.
Tahtlar üzerinde kurulup etrafı seyrederler.
تَعۡرِفُ فِي وُجُوهِهِمۡ نَضۡرَةَ ٱلنَّعِيمِ ٢٤
Yüzlerinde naîmîn revnakını tanırsın.
Sen, o nimetin güzelliğini yüzlerinden tanırsın.
Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün.
Öyle ki sen o ni'metin (herdem taze) güzelliğini yüzlerinde (görünce) tanırsın.
Yüzlerinde cennetin aydınlığını görürsün.
يُسۡقَوۡنَ مِن رَّحِيقٖ مَّخۡتُومٍ ٢٥
Onlara öyle bir rahîktan sunulur ki mahtum.
Onlara mühürlü, halis bir şarabtan içirilir.
Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir.
Onlara mühürlü, haalis bir şarabdan içirilecek,
Onlara mühürlü saf bir içecekten içirilir.
خِتَٰمُهُۥ مِسۡكٞۚ وَفِي ذَٰلِكَ فَلۡيَتَنَافَسِ ٱلۡمُتَنَٰفِسُونَ ٢٦
Hitamı misk, işte ona imrensin artık imrenenler.
Onun sonu misktir. Öyleyse yarışanlar, bunu için yarışsınlar.
Onun (içiminin) sonu bir misktir (ağızda misk gibi koku bırakır). İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.
ki onun (içiminin) sonu bir miskdir. O halde nefaset isteyenler bunu arzuu etmelidir (ler).
Sonu misktir, onun. İşte yarışanlar bunda yarışsınlar.
وَمِزَاجُهُۥ مِن تَسۡنِيمٍ ٢٧
Hem mizacı tesnîmden.
Onun katkısı yüce kaynaktandır.
O içeceğin katkısı tesnimdir.
(O şarabın) katgısı «Tesnîm» dendir.
Karışımı tesnimdendir.
عَيۡنٗا يَشۡرَبُ بِهَا ٱلۡمُقَرَّبُونَ ٢٨
Bir çeşmeki mukarrebîn onunla içerler.
Bir pınar ki; gözdeler ondan içerler.
Bir pınar ki, Allah’a yakın olanlar ondan içerler.
(O), bir pınardır ki mukarrebler (yalınız) onu içerler.
Yakınlaştırılmış olanların kendisinden içtiği kaynaktan.
إِنَّ ٱلَّذِينَ أَجۡرَمُواْ كَانُواْ مِنَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ يَضۡحَكُونَ ٢٩
Evet, o cürm işleyenler iman edenlere gülüyorlardı.
Doğrusu suç işlemiş olanlar; mü'minlere, gülerlerdi.
Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı.
Hakıykat, günâh işleyen (o kâfir) ler îman edenlerden kimine gülerlerdi.
Suçlular, şüphesiz inanmış olanlara gülerlerdi.
وَإِذَا مَرُّواْ بِهِمۡ يَتَغَامَزُونَ ٣٠
Ve onlara uğradıkları zaman birbirlerine göz kırpıyorlardı.
Yanlarından geçtiklerinde birbirlerine göz kırparlardı.
Mü’minler yanlarından geçtiğinde, birbirlerine kaş göz ederek onlarla alay ediyorlardı.
(Mü'minler) yanlarından geçerlerken birbirlerine kaş göz işaretleri yaparlardı.
Yanlarından geçtikleri zaman da birbirlerine göz kırparlardı.
وَإِذَا ٱنقَلَبُوٓاْ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِمُ ٱنقَلَبُواْ فَكِهِينَ ٣١
Ve evlerine döndükleri zaman zevklanarak dönüyorlardı.
Ailelerinin yanına döndüklerinde, eğlenerek dönerlerdi.
Ailelerine dönerken zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlardı.
Aailelerine döndükleri vakit (bu maskaralıklarından) zevk duyarak dönerlerdi.
Ailelerinin yanına döndükleri zaman da eğlenmeye başlarlardı.
وَإِذَا رَأَوۡهُمۡ قَالُوٓاْ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَضَآلُّونَ ٣٢
Ve onları gördükleri vakit ha, işte bunlar sapıklar diyorlardı.
Onları gördükleri vakit; muhakkak bunlar sapıklardır, derlerdi.
Mü’minleri gördükleri vakit, “Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir” diyorlardı.
Onları gördükleri zaman «Bunlar muhakkak sapıklardır» terlerdi.
İnananları gördüklerinde «Bunlar sapıklardır» derlerdi.