بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

كَلَّاۖ بَلْۜ رَانَ عَلَىٰ قُلُوبِهِم مَّا كَانُواْ يَكْسِبُونَ ﴿١٤

Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.

— Diyanet İşleri

كَلَّآ إِنَّهُمْ عَن رَّبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّمَحْجُوبُونَ ﴿١٥

Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.

— Diyanet İşleri

ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُواْ ٱلْجَحِيمِ ﴿١٦

Sonra onlar muhakkak cehenneme gireceklerdir.

— Diyanet İşleri

ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا ٱلَّذِى كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ﴿١٧

Sonra da onlara, “Yalanlamakta olduğunuz işte budur” denecektir.

— Diyanet İşleri

كَلَّآ إِنَّ كِتَٰبَ ٱلْأَبْرَارِ لَفِى عِلِّيِّينَ ﴿١٨

Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin yazısı “İlliyyûn”dadır.

— Diyanet İşleri

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا عِلِّيُّونَ ﴿١٩

“İlliyyûn”un ne olduğunu sen ne bileceksin.

— Diyanet İşleri

كِتَٰبٌ مَّرْقُومٌ ﴿٢٠

O, yazılmış bir kitaptır.

— Diyanet İşleri

يَشْهَدُهُ ٱلْمُقَرَّبُونَ ﴿٢١

Ona, Allah’a yakın olanlar şâhit olur.

— Diyanet İşleri

إِنَّ ٱلْأَبْرَارَ لَفِى نَعِيمٍ ﴿٢٢

Şüphesiz iyi kimseler, Naîm cennetindedirler.

— Diyanet İşleri

عَلَى ٱلْأَرَآئِكِ يَنظُرُونَ ﴿٢٣

Koltuklar üzerinde, (etrafı) seyrederler.

— Diyanet İşleri

تَعْرِفُ فِى وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ ٱلنَّعِيمِ ﴿٢٤

Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün.

— Diyanet İşleri

AYARLAR