بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

كَلَّاۖ بَلْۜ رَانَ عَلَىٰ قُلُوبِهِم مَّا كَانُواْ يَكْسِبُونَ ﴿١٤

Hayır hayır: fakat onların kazancları kalblerinin üzerine pas bağlamıştır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır; onların kazandıkları, kalblerini paslandırıp körletmiştir.

— İbni Kesir

Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.

— Diyanet İşleri

Hayır (hakıykat öyle değil), bil'akis, onların kazanmakda oldukları (irtikâb edegeldikleri mâ'siyetler) kalblerini yenmiş (paslandırmış) dır.

— Hasan Basri Çantay

Hayır, aksine kazandıkları, kalplerini karatmıştı.

— Seyyid Kutub

كَلَّآ إِنَّهُمْ عَن رَّبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّمَحْجُوبُونَ ﴿١٥

Hayır hayır: muhakkakki onlar o gün Rabb’lerinden hicabda kalacaklar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır doğrusu onlar, o gün Rabblarından kesinlikle mahrumdurlar.

— İbni Kesir

Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.

— Diyanet İşleri

Hayır (inanmazlar) Şübhesiz ki onlar o gün Rableri (ni görmek) den kat'iyyen mahrumdurlar.

— Hasan Basri Çantay

Hayır, şüphesiz onlar o gün, Rabblerinden mahrum kalacaklardır.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُواْ ٱلْجَحِيمِ ﴿١٦

Sonra onlar muhakkak Cahîme yaslanacaklar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra onlar, muhakkak cehenneme yuvarlanacaklardır.

— İbni Kesir

Sonra onlar muhakkak cehenneme gireceklerdir.

— Diyanet İşleri

Sonra onlar muhakkak ve muhakkak o alevli cehenneme gireceklerdir.

— Hasan Basri Çantay

Sonra onlar, şüphesiz cehenneme sürükleneceklerdir.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا ٱلَّذِى كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ﴿١٧

Sonra da denecek: işte bu, sizin o tekzîb edip durduğunuz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da onlara; yalanlayıp durduğunuz işte budur, denilecektir.

— İbni Kesir

Sonra da onlara, “Yalanlamakta olduğunuz işte budur” denecektir.

— Diyanet İşleri

Sonra da (onlara) «İşte (bu azâb) sizin yalan saymakda devam etdiğiniz şeydir» denilecek.

— Hasan Basri Çantay

Sonra da onlara: «İşte bu, yalanlayıp durduğunuz şeydir» denilecek.

— Seyyid Kutub

كَلَّآ إِنَّ كِتَٰبَ ٱلْأَبْرَارِ لَفِى عِلِّيِّينَ ﴿١٨

Hayır hayır: Çünkü ebrarın yazısı illiyyîndedir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu iyilerin kitabı, İlliyyin'dedir.

— İbni Kesir

Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin yazısı “İlliyyûn”dadır.

— Diyanet İşleri

Hakkaa ki iyilerin (amel) kitab (lar) ı, hiç şübhesiz «İlliyyîn» dedir.

— Hasan Basri Çantay

Fakat iyilerin yazısı İlliyyin'dedir.

— Seyyid Kutub

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا عِلِّيُّونَ ﴿١٩

Bildinmi illiyyîn nedir?

— Elmalılı Hamdi Yazır

İlliyyin'in ne olduğunu sen nereden bileceksin?

— İbni Kesir

“İlliyyûn”un ne olduğunu sen ne bileceksin.

— Diyanet İşleri

«İlliyyîn» in ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?

— Hasan Basri Çantay

İlliyyinin ne olduğunu bilir misin sen.

— Seyyid Kutub

كِتَٰبٌ مَّرْقُومٌ ﴿٢٠

Terkiym olunmuş bir kitap.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yazılmış bir kitabdır.

— İbni Kesir

O, yazılmış bir kitaptır.

— Diyanet İşleri

(O), yazılmış bir kitabdır,

— Hasan Basri Çantay

Mühürlenmiş bir kitaptır o.

— Seyyid Kutub

يَشْهَدُهُ ٱلْمُقَرَّبُونَ ﴿٢١

Ki ona mukarrebîn şâhid olurlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gözde melekler onu görür.

— İbni Kesir

Ona, Allah’a yakın olanlar şâhit olur.

— Diyanet İşleri

ki huzuurunda mukarreb (olan melek) ler bulunur.

— Hasan Basri Çantay

Yakınlaştırılmış olanlar onu görürler.

— Seyyid Kutub

إِنَّ ٱلْأَبْرَارَ لَفِى نَعِيمٍ ﴿٢٢

Haberiniz olsunki ebrar muhakkak bir naîm içindedir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz iyiler, Naim'dedirler.

— İbni Kesir

Şüphesiz iyi kimseler, Naîm cennetindedirler.

— Diyanet İşleri

Şübhesiz o iyiler (cennet) ni'met (leri) içinde,

— Hasan Basri Çantay

İyiler şüphesiz cennette nimetler içindedirler.

— Seyyid Kutub

عَلَى ٱلْأَرَآئِكِ يَنظُرُونَ ﴿٢٣

Erîkler üzerinde nezaret ederler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Tahtlar üzerinde temaşa ederler.

— İbni Kesir

Koltuklar üzerinde, (etrafı) seyrederler.

— Diyanet İşleri

(süslü) tahtlar üzerinde (kendilerine verilen ni'metleri) temâşâ edeceklerdir.

— Hasan Basri Çantay

Tahtlar üzerinde kurulup etrafı seyrederler.

— Seyyid Kutub

تَعْرِفُ فِى وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ ٱلنَّعِيمِ ﴿٢٤

Yüzlerinde naîmîn revnakını tanırsın.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sen, o nimetin güzelliğini yüzlerinden tanırsın.

— İbni Kesir

Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün.

— Diyanet İşleri

Öyle ki sen o ni'metin (herdem taze) güzelliğini yüzlerinde (görünce) tanırsın.

— Hasan Basri Çantay

Yüzlerinde cennetin aydınlığını görürsün.

— Seyyid Kutub

AYARLAR